26.04.2018
Her İzlendiğinde Mutlu Eden Filmler
Ceren ÇALICI
It’s A Wonderful Life (1946)
Frank Capra’nın klasiği Şahane Hayat, bir yeni yıl filmidir aslında. İnsana umut aşılayan bu klasik eser, siyah – beyazın melankolisini de büyüsünü de beraberinde taşır. Hem fantastik hem de dramatik içeriğe sahip olan filmde, hayatından memnun olmayan ve ona son vermek isteyen bir adamın, James Stewart’ın bir melek yardımıyla hayatının ne kadar anlamlı olduğunun farkına varmasının hikâyesidir. “Ben dünyaya gelmeseydim ne oldurdu?” sorusuna binlerce kez yanıt veren; izleyiciye de bu soruyu sorduran Şahane Hayat, insanın olduğu her yerde umudun olduğunu ve ne olursa olsun her hayatın mutlaka yaşanmaya değer taraflarının olduğunu vurgular. “Hayatımı seviyorum” cümlesini filmin sonunda çoğu izleyiciden duymak mümkündür.
Sen to Chihiro no Kamikakushi (2001)
İnsanın havasını değiştiren, onu bulunduğu dünyadan başka bir dünyaya taşıyan, “keşke şu filmde bir karakter olsaydım” dedirten filmlerdir Hayao Miyazaki’nin animeleri. Günün yorgunluğuna da can sıkıntısına da bire birdir bu animeler. Ama bunlardan bir tanesi, Miyazaki’nin diğer animelerini izlememiş olanların bile bildiği, Oscar’la taçlandırılan bir eserdir: Ruhların Kaçışı.
Şımarık, küçük bir kızın, güçlüklerle karşılaştığında nasıl bir anda büyüyüverdiğini izleriz Ruhların Kaçışı’nda. Chihiro, yaşadığı yerden taşınmak zorunda kalmanın sıkıntısını yaşarken, yol üzerinde ailesiyle birlikte gördüğü gizemli bir yer hayatının dönüm noktası olur. Açgözlülükleri yüzünden bir değişim yaşayan ailesini kurtarmasının tek yolu, canla başla çalışıp kendisine verilen görevleri layığıyla yerine getirmek olan Chihiro, bu andan sonra filmin başındaki karakterden bambaşka biri olarak karşımıza çıkar. O mızmız çocuk gider ve yerine sorumluluk sahibi bir yetişkin gelir.
Görselliğiyle, müzikleriyle, konusuyla, dünyasıyla izleyici üzerinde derin bir etki bırakan Ruhların Kaçışı, ara ara izlenip ‘dünyada iyi şeyler de olabilir’ dedirten; tesadüflerin anlamlı olduğuna inandıran, bittiğinde yüzlerde bir gülümseme bırakan bir harikadır.
Ookami Kodomo no Ame to Yuki (2012)
Mamoru Hosoda’nın 2012 tarihli animesi, aslında hüzünlü, insanda hıçkıra hıçkıra ağlama isteği uyandıran ama filmin sonunda mutluluk gözyaşlarına neden olan bir filmdir. Üniversitede okuyan Hana isimli bir genç kız, bir kurt adama âşık olur. Evlenirler, çocukları olur ve kurt adam ölür. Bundan sonra Hana, iki kurt çocuğunu yetiştirmeye adar kendini. Yaşamını onlara göre yeniden düzenler ve pek tabii ki bunun için de pek çok fedakârlıkta bulunur.
Aile bağları, abla-kardeş ilişkisi, inandığından vazgeçeme, kendi yolunu çizme, bir şeyler yapana ‘gittiği yerde sağ olsun’ diyebilme. Tüm bunları görebildiğimiz bir anime Wolf Children. Hem animelerin renkli ama biraz hüzünlü dünyasını başarıyla yansıtması hem de aile kavramına yaptığı vurgu filmin mutlulukla bir ilgisi olduğunu düşündürüyor. Tabii bu animenin müziklerini de film içeriğinde es geçmemek lazım.