26.04.2018

Her İzlendiğinde Mutlu Eden Filmler

Öner GÜNDOĞDU

La faute à Fidel! (2006)

Costa Gavras’ın kızı Julie Gavras’ın ilk filmi “La faute à Fidel”, 1970’lerin başında Şili’de meydana gelen siyasi değişimin dokuz yaşında Anna ve ailesi üzerine olan etkisini ele alıyor. Bahçeli, rahat ve geniş evlerini terk ederek farklı bir yaşama başlamaları küçük Anna’nın tüm hayatını etkileyecektir. Yeni yüzler, okul ve ev değiştirmek ya da dadısız kalmak gibi. Filmde olan biteni hep Anna’nın gözünden izliyoruz. Sınıf çatışması, yaşanan politik durumlar, ırk, dil, cinsiyet gibi kavramlar üzerine yapılan tüm tartışmaları yönetmen bize Anna üzerinden gösteriyor. Hatta filmin büyük bir kısmında kamera Anna’nın boyun hizasından olup biteni yansıtıyor. Küçük kızın geçirdiği değişim, aile bağları ve solculara yönelik klişe söylemlerle geçilen alay, filmin yapı taşlarından. Yönetmen filmin sonuyla da gereken cevabı veriyor: “iTek umut ki yaşam bitti demeye varmıyor dilim; o da çocukların sesleri…”

Looking For Eric (2009)

Senaryosunu Paul Laverty’nin yazdığı ve yönetmenliğini Ken Loach’un üstlendiği “Looking For Eric”, futbol tutkunu olan postacı Eric’in, hayranı olduğu futbolcu Eric Cantona’nın hayali ile karşılaştıktan sonra kendi hayatını sorgulamaya başlamasını konu ediniyor. Looking For Eric, çocukluğu mahalle arasında futbol oynayarak geçen birçok insanı etkileyecek bir yapım. Özellikle Ken Loach sadece filme değil futbol özelinde spor mevzusuna getirdiği özgün bakışla veya başka bir deyişle hatırlatmayla, mevzunun sadece futbol olmadığını, arka planda Eric’in arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı da göstererek, futbolun kişinin sosyal yaşantısında ne kadar büyük bir önem yer ettiğini de gözler önüne sunuyor. Endüstriyel futbola getirdiği eleştiri ile dayanışma ruhunu farklı bir boyuttan ele alması ve bunun sonucunda gelen başarı ile insanı umutlandıran ve mutlu eden filmlerden biri olarak hafızalarda yer ediniyor.

No (2012)

Pablo Larraín imzalı “No”, ABD’nin desteği ile 1973 yılında darbe yaparak yönetimi ele geçiren diktatör Pinochet’in; ülkeyi daha fazla yönetip yönetmemesine karar verecek olan 1988 referandum sürecini anlatıyor. René Saavedra’nın liderliğinde kurulan reklam ekibinin “Hayır” kampanyasını nasıl yürüttükleri film boyunca ele alınıyor. No, sadece Pinochet iktidarı ve onun baskılarına karşı mücadele eden halk arasındaki gerilim üzerinde durmuyor, bununla birlikte muhalefet kanadının reklam kampanyasını yürütürken yaşadıkları iç sorunları ve tartışmaları da gözler önüne seriyor. Özellikle genç Rene’nin aynı safta bulunduğu yaşlılarla olan çatışmaları, hızlı değişen dünyada mücadele yöntemleri geliştirme konusunda adeta ders niteliğinde. Zaten bunun ilk meyvesini, ülkemizde de mizah ve aklın gençlikle buluşmasında gördük. 1988’in teknolojisi olan analog U-matic video kamerayla da çalışan yönetmen, bizleri o günlere götürerek, bir zorbanın çöküşüne tanıklık ettiriyor. İnsanın içini umutla dolduran No, Allende için yazılmış şarkıyı akıllara getiriyor: “Venceremos!”