23.07.2018
İlk Arınma Gecesi: Katliamın Kökleri, Değişmeyen Gerçekleri
Purge Serisinin Başlangıcı…
Dünya genelinde bütçesine göre son derece iyi gişe yapan serilerden biri olan Purge, dördüncü filmiyle yeniden sinemalara konuk oldu. The First Purge / İlk Arınma Gecesi adıyla vizyona giren yapımın, A sınıfı bir korku – aksiyon serisi olmamasına rağmen dördüncü filme kadar gelmesinin tek bir sebebi var. Global sistemin ve kapitalizmin rekabete ve insanların birbirlerine karşı besledikleri nefreti bir sanayi sistemine dönüştürmesi vesilesiyle aslında dünyanın gelecekte alabileceği bir düzeni öngörmesi bu serinin fitilinin yakılmasına sebep olmuştu.
Dolayısıyla ABD başta olmak üzere azınlık ve göçmen kesime karşı oluşan şiddet eylemleri günümüzde bir hayli ateşlenmiş duruma geldi. Örneğin ülkemizde devletin Kürtlere karşı uzun süredir uyguladığı baskıcı tutum ve olayların farklı bir şekilde yansıtılması, devletin kendilerince “sorun” olarak gördükleri noktalara karşı bir çözüm olarak şiddeti körüklemesine neden oldu.
Günümüzün Politikasıyla Paralel Giden Korku Anlayışı…
ABD’nin başkanlığına soyunan Trump yönetimi de aynı söylemden beslenerek beyaz ırkın dışında kalan herkese karşı savaş açmasıyla benzer sonuçların ortaya çıkmasına vesile oldu. Purge filmi de bu gerçeklikten nemalanarak kendilerince karanlık bir gelecek profili oluşturdular. Her şeyin öncesini anlatan bu Purge filmi de bu durumu onaylar bir şekilde seriyi devam ettiriyor.
İlk üç filmde kendine bir sinema evreni kuran James DeMonaco, bu filmde yönetmenlik koltuğunu Gerard McMurray’a devrediyor. Belli ki yapımcılar kadro olarak farklı bir içeriği ortaya koyarken, diğer filmlerin beyni diyebileceğimiz DeMonaco’yla yolları ayırmışlar. Bu seçimin tek nedeni yeni bir başlangıç için yapılan bir çalışma olarak yorumlanabilir. Nitekim bu filmin başlayacak Purge dizisi için bir referans olduğunu kabul etmek gerekiyor.
İlk filmin fikrini, ikinci filmin içeriğini ve üçüncü filmin politik yapısını alan the First Purge, genel serinin özelliklerinden azar azar alırken, tüm serinin hastalığını da üzerine geçirerek yönetmenlik kısırlığını seyircisine bir kez daha yaşatıyor. Farklı bir yönetmenin elinde böylesine orijinal bir konu klasik olabilecekken, sadece belli bir kesime hitap eden eğlenceliğe dönüştürülmüş.
Mesaj Kaygısı, Biçimin Önüne Geçiyor
Filmin oyuncu kadrosu Marisa Tomei dışında neredeyse adı sanı pek bilinmeyen oyunculardan oluşturulmuş. Böylelikle filmin bütçesi dengeli tutulmuş gözüküyor. Oyuncuların kimi sahnelerdeki amatörce verdikleri performanslar filmin ciddiye alınmasını etkilemiş. Bunun yanı sıra kimi tasarlanan maskeler film için ayrıntı olmaktan öteye gidememiş. Halbuki filmin bu kadar yaratıcı unsurların doğru kullanılması sonucunda bir cehenneme dönüşmesi olası olabilirdi. Tahmin edebileceğimiz üzere filmin politik mesajları, bir anlamda filmin senaryosu ve görsel yapısından önde tutulduğundan film çeşitli açılardan yavan kalmış.
Sonuç olarak diğer filmleri sevdiyseniz bu filmi sevmeniz de olası gözüküyor. Çünkü neredeyse akrabalık bağları olarak aynı kökler üzerinden giden film, sürükleyicilik anlamında sorun yaşamıyor. Kimi mantık hataları ve televizyon estetiğine kayan sahneleriyle, sinemadan çok televizyon dizisine göz kırpar nitelikte kotarıldığını söyleyebiliriz. Bu film ile birlikte diğer filmlerdeki kimi soru işaretleri aydınlanırken, bu serinin daha nerelere kadar evrileceği sorusunun cevabı ise ne yazık ki kapitalizmin dudaklarının arasında bulunuyor.