15.09.2016
Imperium: Her Bombacı Orta Doğulu mudur?
Imperium son zamanlarda meydana gelen neredeyse bütün terör olaylarının baş müsebbibini radikal İslamcı gruplar olarak bilen ve o şekilde lanse eden Amerika’nın her şeyden önce kendi iç meselelerini masaya yatırması gerektiğini dile getiren bir film. Imperium, Latince “hüküm sürmek”, “emretmek” anlamına geliyor ve film hükmedenlerin gölgesinde artık global bir hastalık halini alan faşizmin ve ırkçılığın kökenini çok uzaklarda değil, tam yanı başımızda aramayı salık veriyor. Bunu da ajitasyona mahal vermeden ve didaktik olmadan son derece usturuplu bir şekilde yapıyor.
Filmin konusu kısaca şöyle. Genç FBI ajanı Nate Foster (Daniel Radcliffe) beyaz ırkın üstünlüğüne inanan terörist bir hatta birden fazla örgütün içine sızarak onların emellerine ulaşmasını engellemekle görevlendirilir. Ona bu görevi veren deneyimli ajan Angela Zamparo (Toni Colette) ile belli bir plan çerçevesinde ilerlemeye çalışan Nate için tabi ki evdeki hesap çarşıya uymaz.
Dön de aynaya bak!
Film boyunca Nate her an yakayı ele verme korkusu yaşarken, bir yandan da bu zorlu görevde kimin terörist, kimin gerçek anlamda ırkçı olup olmadığı gibi ikilemler arasında kalır. Peki “düşünce” eyleme geçmedikçe hala suç mudur? Ya da eyleme geçmeyi düşünmeyen birisini suça teşvik ederek tuzağa düşürmek anlaşılabilir bir şey midir? Film bu ve bunun gibi soruları sorarak cevaplar bulmaktan ziyade izleyiciyi düşünce özgürlüğü ve bu özgürlüğün sınırları konusunda kafa yormaya ve çuvaldızı kendisine batırmaya davet ediyor. Öte yandan da bir tür Amerikalı beyaz faşist portreler geçidi de sunuyor. Çaykosvki ve Brahms dinleyen, tüm Yahudi karşıtlığına rağmen Yahudi orkestra şefi ve besteci Leonard Bernstein’in hakkını verebilen “entel” ve aile babası faşistlerden tutun da dinine imanına bağlı ırkçılarla sokakta ne kadar adam döverse o kadar kâr sayan dazlak neo-nazilere kadar oldukça zengin bir geçit bu. Ancak bu tiplemelerin derinine inecek ve her hangi bir terörist eyleme geçmek için gerekli olan motivasyonlarını sorgulayacak alan bırakmasa da ve kimi sahneler biraz aceleye getirilmiş gibi gözükse de filmi hem yazan hem de yöneten Daniel Ragussis çok fazla dağılmadan eserini toparlamayı başarıyor.
Amerika’yı Afrikalı-Amerikalılardan, Yahudilerden ve yeterince beyaz olmayan her türlü unsurdan geri almayı savunan ırkçı söylemlere karşıt söylem olarak yönetmenin seçtiği üslup ise gerçekleri olduğu gibi yüze vurmaktan geçiyor. Beyaz adamın tarih boyu yabancı topraklar üzerinde yaptığı katliamların çeşitli görseller aracılığı ile verilmesi buna bir örnek.
Harry Potter’ı hiç böyle görmediniz
Her şeyden öte, filmi deyim yerindeyse sırtlanmış olan Daniel Radcliffe’in takdire şayan oyunculuğundan bahsetmemek olmaz. Ailenizin efendi çocuğu Harry Potter’la özdeşleşen Radcliffe aslında hem tiyatro sahnesinde gerçekleştirdiği performansları hem de diğer sinema filmleriyle oyunculuğunu kanıtlamış bir aktör artık. Imperium’da ise dazlak kafası ve gerçekten etkileyici oyunculuğu ile üzerine kolaylıkla yapışıp kalacak kadar efsanevi bir rol olan Harry Potter’dan tamamen sıyrılmış bir Radcliffe var karşımızda.
Gizli görevdeki polis veya ajan konulu filmler her daim ilgi çekmiştir. Imperium da bu tür filmler arasında sağlam bir yer ediniyor kendisine. Hem de gayet anlamlı bir mesajı da var: “Bir şeye bakmıyor olman orada olmadığı anlamına gelmez.”