26.05.2017
ELEŞTİRİ: İstanbul United
Haziran/Gezi Direnişi, giderek artan baskılarla birlikte eşit ve özgürce yaşamaktan bahsedilemez duruma gelinmesine karşın toplumun her kesiminden insanların ortaklaşarak beraber aldıkları tavır çerçevesinde bir mücadele ağı örerek şekillendi ve gelişti. Bu birlikte hareket etme ve dayanışma kültürü Türkiye’deki birçok taraftar topluluğunu da etkiledi.
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftar topluluklarının yan yana direnişi İstanbul United fikrini doğurdu. Bu düşünceden etkilendiklerini ifade eden Farid Eslam ve Olli Waldhauer adlı iki genç yönetmen tarafından “ İstanbul United “ belgeseli çekildi.
Yetersiz Araştırma ve Bilgisizlik
İstanbul United belgeseli genel olarak taraftarlarla yapılan söyleşiler ve tribün ortamını yansıtan görüntüler etrafında şekilleniyor. Belgeseli iki bölümde inceleyecek olursak, ilk bölüm tribün ortamlarına, taraftarlar arası rekabete ve kişilerin fanatik olma durumlarına değiniyor. Filmin ikinci bölümü ise Gezi Direnişi ile ilişki kurmaya çabalıyor. Filmin bütününe baktığımızda ise bütün sıkıntılar bu noktada ortaya çıkıyor.
Galatasaray taraftar topluluğu UltrAslan’ın direnişe destek vermeyeceklerini ifade eden bildiri yayımlamalarına rağmen, belgeselde iki UltrAslan üyesi Galatasaraylıya yer verilmesi filmin en büyük yanlışı olarak ortaya çıkıyor. Söyleşilerin sürelerine baktığımızda da UltrAslan taraftar topluluğuna en fazla sözün verilmesi, öte yandan senelerdir belirli bir çizgisi olduğunu hepimizin bildiği Beşiktaş taraftar topluluğu Çarşı’ya ise söyleşilerde en az yer ayrılması yetersiz araştırmanın en büyük göstergesi sayılabilir. Hatta Çarşı’nn son cümlesi bile yok. Kısacası; izleyenlerin soru-cevap bölümünde dile getirdiği gibi Çarşı bu filmin neresinde? Bir başka durumu ifade edecek olursak, belgeselde Süper Kupa finalinde saha içi görüntlerini göstermek yerine, eğer saha dışında maç öncesi yapılan alkol kontrolü gösterilseydi, Gezi Direnişi sonrası taraftar toplulukları üstündeki artan baskıyı daha iyi anlayabilirdik.
Siyasi iktidar ve polisle uzun bir süredir mücadele eden Fenerbahçelilerin genel duruşu ve Gezi Direnişi’ne kattıkları da belgeselde yeterince yansıtılmıyor. Direnişe destek vermediklerini halde bir Fenerbahçe taraftar topluluğu liderinin neden filmin iki karesinde gözüktüğünü izleyenler olarak anlamıyoruz. Özellikle söyleşi yapılan Fenerbahçe taraftar topluluğundan Vamos Bien üyesi ile bu liderin arka arkaya ekrana yansıması, yanlış algılara sebep oluyor. Söyleşi yapılan taraftar topluluklarıyla ve Gezi Direnişi ile ilgisi olmayan sahte ve şaibeli taraftar topluluğunun Beşiktaş-Galatasaray maçında çıkardığı olayları belgeselde göstermenin ne gibi bir mantığı olduğu da izleyenlerde merak uyandırıyor. Bu görüntülerin belgeselde yer alması doğru araştırmaların yapılmadığının göstergesi olarak ekrana yansıyor.
Belgeselin çekimlerine, polis saldırısıyla parkın zorla boşaltığı 15 Haziran’da başlanılmasından olsa gerek, çeşitli yerlerde daha önce izlediğimiz görüntülerin toplamı dışında film izleyenlere Gezi/Haziran Direnişi ile ilgili yeni bir şey sunmuyor.
Gezi Direnişi’ne destek veren taraftar topluluklarının dayanışma kültürlerinin en temel parçası olan endüstriyel futbola karşı söylemlerin de birkaç cümle ile sınırlı kalması belgeselin en büyük eksiklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
İyi niyetle yola çıkıldığından kuşku duymayacağımız, merak ve heyecanla beklenilen İstanbul United belgeseli ne yazık ki yetersiz çalışma sonucu, seyircileri yanlış bilgilendirerek algı kirliliği yaratıyor. Politik bir konuyu ele almasına rağmen, doğru düzgün bir şey söylem ifade etmemesi nedeniyle de İstanbul United belgeseli, 33. İstanbul Film Festivali’nin en büyük hayal kırıklığı yaratan filmi olarak zihnimize yazılıyor.