06.05.2016
Karakter Mutfağı: Ken Park’ın Kasabası
“Rüyalarını hatırlar mısın?
-Evet, bazen.
Ne hakkındaydılar?
-Benimkiler çekip gitmekle. Hawai veya başka bir yere. Etrafımda nefret ettiğim insanların olmadığı bir yere.
Geri gelmeyecek misin?
-Ne demek istiyorsun?
Geri dönüp arkadaşlarını görmek veya ne bileyim işte ya da gelmezsin belki.
-Söylemek zor çünkü bu şekilde olmuyor. Bunların hiç biri aslında yok. Ne sen, ne Shawn ne de başkası. Sadece ben varım.”
diye aslına bakarsanız bütün mahallenin içinde kaldığı durumu özetliyor mahalle sakinlerinden bir çocuk. Daha da açılımlarsak kaykaycı çocuk. Fonda çalan Gary Stewart tınılarıysa tıpkı Stewart’ın içinde bulunduğu ve pek çok parçada kapısında dikildiğimiz o boşluğa bir bakış gibi. California’nın küçük olarak sunulan Visalia isimli kasabasında bu küçük, sınırları belli, daha ilerisi yahut daha gerisi olmayan sokaklarında dolaştırıyor bizi Lary Clark. Yarattığı evrenin tanrısı, tanrıcılık görevinden çoktan emekliye ayrılmış, karakterlerine kurduğu sofrada ne zaman yemeğe oturulacağını, ne zaman o sofradan uzaklaşılacağını ise onlara bırakmış bir halde. Varlığını kendi kurdukları düzensizlik içinde yeni bir düzen içinde sunan bu insanların Tanrıya yahut bir muhtara hiç ihtiyacı yok. Bizim bildiğimiz, bize öğretilen ama nereden öğrendiğimizi bilmediğimiz o ahlakçı kurallar dizisi ise büsbütün yıkılmak için var. Hem de toplumun taşıyıcısı olarak modellenen çocuklar tarafından.
Rahatsız edici filmler ve bu filmlerin o rahatsız eden kıvamına maya olan kahramanları vardır. Karakterlerinden irite olsanız da, onlara dokunmamaya, uzak durmaya çalışsanız da bir anlamda onlarla kurduğunuz o özdeşim duygusu neden ve kimden, ne için uzak durduğunuz yanılgısını koltuk altınıza sokuverir. “Her insanın içinde … vardır” diye başlayan o klasik cümle yapısının en olmaz sıfatlarını tuttuğumuz, sakladığımız ve bir takım hallerin açığa çıkacak tedirginliğini her daim yaşadığımız anlara ayna tutan bu karakterler işte o bizde olan ancak bizden uzakta varsaydığımız çizgileri daha bir yakın kılmakta; sınır çizgilerinin arkasında ve önünde sınırsızca dolaşmak adına.
Bir yanda kaykaycı çocuğundan nefret eden bir baba, öte yanda ilk tarife göre pişirdiği çocuğunun kıvamında olmadığına kanaat getiren ve yeni bir çocuğu dünyaya getirmek üzere şans totemine sırtını yaslamış bir anne; ölen eşinin ardından kızını “Bakire Meryem” olarak şekillendiren dini literatüre sıkı sıkıya bağlı bir babanın kızının uygunsuz olarak gördüğü davranışları sonucu onunla evlenmesi; bir tarafta hem kendi yaşıtı varsayılan bir kadınla birlikte olan ancak aynı zamanda onun annesi ile de ilgilenen bir çocuk; boşluğa düşmenin durmaksızın yukarı çektiği Tate ise eğlenceyi öldürme eylemi üzerinden inşa eder. Kabaca krokisini verdiğimiz Ken Park’ın kasabasında Ken Park ise mahallede bir dönem yaşamış, sonrasında intihar etmiş ve diğerlerinden farkı bulunmayan herhangi biri. Özet öyküsü herhangi biri olarak çizilen Ken Park’ta diğerleri gibi biridir: Basit, bir zamanlar orada yaşamış, sonrada ölmüş. Visalia kasabasında birinin diğerinden farkı yok. Herkes aynı ölçüde sıkılmış, herkes aynı ölçüde travmatik bir yenilginin içinde. Bu yenilgi içinde kazandıkları zafer ise bıçağı çekmeceye değil; yatağın ortasına bıraktıkları anlarda her daim sayı kazandıklarına inandıkları prospektüsü olmayan skor tabloları.