14.01.2019

KIZ: Bedenimle Beynim Arasında Tutkumla Var Olmaya Çalışmak

Geçen yıl Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış Bölümü’nde (Un Certain Regard) gösterilen Lukas Dhont’un Girl – Kız filmi bu haftaya geçen haftadan katılan filmlerden. Film konusu ile oldukça etkileyici. Hikâye erkek bedeninde doğan ve hem kız hem de balerin olmak isteyen bir gencin toplumsal yaşamında dimdik adeta bir balerinin puant üzerinde dengede durur gibi var olma çabası üzerine. Ergenlik dönemi insan hayatının zor geçiş dönemlerinden birisi. Buna bir de cinsiyetler arası geçiş eklenirse zorluk iki katına çıkıyor, hem de toplumsal olarak bir var oluş mücadelesi başlıyor.

Ne kadar uygar, iki cinsiyet arasında gidiş gelişleri kabul eden bir toplumda yaşasan da gençlik birbirine karşı acımasız olabiliyor. Tüm bu bahsettiklerim Kız filminde ele alınan konular. Filmin en çarpıcı yanı ise bir kız gibi bale yapmak isteyen, erkek bedeninin tüm özelliklerine sahip bir gencin çektiği sıkıntılar. Burada büyük bir tezat var. Çünkü erkek bedeninde kendini kız gibi hisseden bir genç aynı zamanda bir genç kız gibi bale yapmak istiyor. İyi bir balerin olmak onun içindeki büyük tutku. Bir balet gibi çalışmaktan gelen alışkanlığını değiştirerek bir balerin olarak var olma çabası hiç de kolay değil. Bir balerin gibi puant üzerinde dans etmek, dönüşler yapmak, bir baletin onu belinden tutarak havaya kaldırması tam da gerçek yaşamda genç bir erkek gibi değil de genç bir kız gibi var olmaya çalışmak gibi.

Filmin hikâyesi gerçek bir karakterden yola çıkıyor

Yönetmen Lukas Dhont , 2009 yılında okuduğu bir gazete haberinden çok etkilenmiş. Bu haber çok küçük yaşta biyolojik bedeni erkek olmasına rağmen kız olmak isteyen bir gencin hikâyesi imiş. Biyolojik bedeni onunla aynı fikirde olmamasına rağmen bu genç balerin olmak istiyormuş. Bu cesaret dolu konunun üzerinde düşünmeye başlamış.

Tretman yazmak sürecine 2014 yılında girişmiş. Maskülen bedenden feminen bedene balerin olarak geçmek rolünü oynayacak oyuncuyu bulmak için uzun zamana yayılan görüşmeler yapılmış ve daha önce televizyon dizilerinde oynamış, dans okulu öğrencisi Victor Polster’da karar kılınmış. Polster jazz dans derleriyle başladığı eğitimine modern dans ve daha sonra klasikle devam ediyor. Çağdaş dans çalışmalarını Antwerp’teki dünyanın en iyi dans okullarından birinde yapıyor. Film için seçmelere önce dans sahneleri içeren bir filmde yardımcı oyuncu olmak üzere katılıyor. Bu arada Lukas Dhont ise kafasında nasıl biriyle çalışmak istediğini belirlemiş ve hem çok iyi dans edecek, hem iyi rol yapacak hem de trans birey kimliği çok iyi aktarabilecek birinin anlatmak istediği hikâyeyi en iyi şekilde anlatacağına karar vermiş. Daha sonra filmin yönetmeni Lukas Dhont kendisi ile çalışmak istediğini belirtince bu genç oyuncu için büyük bir fırsat olmuş.

Lukas Dhont önce baba rolünü oynayacak Arieh Worthalter ile Victor Polster arasında bir uyum olup olmayacağını görmek istemiş. Her iki oyuncu arasındaki görüşmeler olumlu geçince perdeye de gerçek bir baba oğul/kız arasındaki sıcak, yakın ilişki yansımış. Ama genç dansçı Victor Polster için kızlar gibi parmak ucunda kalkarak dans etme çalışmaları oldukça sancılı bir süreç olmuş.

Filmdeki Gerçeklik Hissi Cüretkâr Sahnelerle Veriliyor

Oyuncular o kadar gerçekten hissederek oynuyorlar ki zaman zaman kurmaca bir film değil de bir belgesel izliyor duygusuna kapılmamak içten değil. Yönetmen kendisi ile yapılan röportajlarda dansın balerin olmak isteyen bir trans bireyin bedenindeki etkilerini göstermek istediğini belirtiyor. Bunu oldukça cüretkâr sahnelerle, açıkça veriyor. Lara’nın bedeninin acıya dayanıklılığı birkaç sahnede özellikle vurgulanıyor ki bu filmin döngüsünün bir parçası. Filmin tekrar eden bale eğitimi sahneleri biraz fazla uzun olunca filme ilgi bir miktar azabilir.

Film baştan sona bir dans okulunda dans dersleri alan öğrenciler ve Lara’nın ailesi, psikiyatristi, doktorları ile ilişkilerini gösteriyor. Aynı tekrar doktorlarla olan sahnelerde de göze çarpıyor. Aile içindeki ilişkiler oldukça anlayış ve sevgi dolu. Ama ergenlikte arkadaşlar birbirlerine karşı acımasız olabiliyorlar. İşte böylesi bir anda Lara ile kız arkadaşları arasında geçen diyaloglar yeniden filmin temposunu arttırıyor. Filmde on altı yaşında bir gencin kız olsun erkek olsun yaşayabileceği tüm konulara değinme isteği bazı yerlerde zorlama olmaktan kurtulamıyor. Lara’nın komşuları olan genç erkekle yaşadıkları gibi. Filmin sonu ise oldukça etkileyici, vurgulu, film hakkında uzayan tartışmalara yol açacak şekilde tasarlanmış. Fakat ne olursa olsun şu bir gerçek ki insan tutkuyla bağlı olduğu yolda tüm zorluklara direnerek ilerliyor. Dileyelim farklı olana bakışta başka toplumlar da Kız filminin kahramanı Lara’nın ailesi ve öğretmenleri kadar olgun olabilsinler.