29.05.2017

Kötü Kedi Şerafettin: Mahallemizin Kedisi Sinemalarda…

Uzun zamandır beklenen karikatür uyarlaması Kötü Kedi Şerafettin sonunda vizyon yüzü görmeye hazırlanıyor. Bülent Üstün’ün yarattığı Şeraffetin serisi sadık okuyucularıyla dikkat çeken bir seriydi. Bu yüzden de beyazperdeye nasıl uyarlanacağı bir süre önce yılan hikayesine dönmüştü. Daha sonrasında her şey tamamlanarak animasyon olarak merakla beklenen proje gerçekleştirildi. Sağlam bir seslendirme kadrosuyla beraber özlenen karakter tam anlamıyla vizyona hazır bir şekilde geliyor.

Filmin hikâyesine kısaca değinirsek; Kötü Kedi Şerafettin (Uğur Yücel) ve arkadaşlarının doğal mahalle yaşamından kesitler sunan film, öte yandan zombi Büstün ile çetin bir mücadeleye giriyor. Bu yüzden de karşımıza bir an bile yerinde durmayan aksiyonu bol bir hikaye ortaya çıkıyor. Levent Kazak ile beraber Bülent Üstün’ün kendi serisinden kotarılan filmin konusu böyle özetlenebilir.

Film başından itibaran seyirciyi etkisine alarak kendi dünyasına hapsetmeyi başarıyor. Özellikle karikatürleri takip eden kitle için tam bir hazine kıvamında izleyicilerin beklentilerine olumlu anlamda cevap veriyor. Animasyon anlamında film Türk filminden bekelenen en üst düzeye çıkılıyor. Neredeyse hiçbir ayrıntı sırıtmayarak filmin içinde yerini alıyor.

Ancak filme kusursuz da diyemeyiz. Özellikle zombi Büstün ile Şerafettin’in kapışma sahneleri çok fazla uzatıldığından, başka olumlu karşıladığımız senaryo kendi ayağına çelme takmaya çalışıyor. Üst üste tekrarlanan sahneler ve kötü karakterle savaş sahnelerinde aksiyonun çoğaltılması adına izlenen yol, filmin hantallaşmasına neden oluyor. Belki de karikatürdeki orijinal hikayelerden gidilse, senaryo anlamında daha çarpıcı bir hikaye ortaya çıkabilirdi. Yani Amerika’yı bu konuda tekrardan keşfetmeye gerek yoktu.

Filmin seyircisi genelde karikatürün sadık okuyucuları ve geçmişte seriyle mazisi olacaklar olarak düşünürsek; Şerafettin mahalle hayatından kesitlere bağlanan bir film bile seyirciyi çokça tatmin edebilirdi. Öyle ki, filmin bu tip sahneleri tek kelimeyle görülmeye değer bir işin çıkarıldığını göstermiş. Ek olarak karikatüre göre daha yumuşak bir dilin kullanıldığı söylenebilir. Sinemaya uyarlanırken, olabildiğince seyirciye ulaşmak adına daha sert bir film yaratılacakken, bundan vazgeçilerek herkes mutlu edilmeye çalışılmış. Ancak bu noktada biraz yanılgıya düşüldüğü söylenebilir. Madem böyle bir hedef vardı. O halde hikâyedeki karakterlerin önceleri ve ilişkileri hakkında daha derin bağlantılar kurulabilirdi. Böylece karikatürünü hiç okumamış seyirci de filme layıkıyla dahil olmuş olurdu.

Örneklemek gerekirse Şerafettin ve babası Tonguç’un ilişkisi seyircisiye daha çok evinde sorunlu bir hayvan besleyen adam olarak geçiyor. Halbuki gerçek anlamda bu iki karakterin akrabalık bağları var. Bir insan ve hayvanın akrabalık bağının olması kendi başına bir espri malzemesi olduğu halde filme dahil edilmeyerek, sadık kitlesi dışındakilere hikaye anlamında kopukluk yaşamasına neden oluyor.

Görsel tercihler ise tek kelimeyle dört dörtlük olmuş. İstanbul’un kenar mahalle kültürü ve kendine has havası tam anlamıyla hissediliyor. Seslendirmeler konusunda inanılmaz bir başarı kazanılarak, filmin yükselmesine tam anlamında katkıda bulunulmuş.

Sonuç olarak Kötü Kedi Şerafettin‘in, tek kelimeyle Türk sineması açısından bir zafer olduğu söylenebilir. Sonunda hakkı verilerek bu alanda da bir filmimizin olduğunu gururla söyleyebiliriz. Filmin devam serilerinin olup olmayacağı belli olmasa da, olduğu takdirde daha iyi bir senaryo seçimi yapılırsa, film olduğu noktadan daha ötelere de gidebilir. Zaten tek başına tam bir curcuna olan Kötü Kedi Şerafettin’e köpek düşmanları bile yetermiş. Yalınlaştırılan hikâye keyfi de artıracaktır. Sözün özü bol küfür içermesine rağmen sinemalara gidip bu filme destek olmak lazım. Ne de olsa “eğleneceğiniz garanti ” denilebilir. Ayrıca Türk sinemasında yetişkinlere yönelik animasyonu kaç kişi yapıyor ki? Bu açıdan da filmin değeri bir kat daha artıyor.