23.11.2021
Kulüp: Hikâyesel ve Teknik Klişelerle Farklıyı Anlatmak
Netflix’in son dönemde çok ses getiren yapımı Kulüp, başrollerinde Salih Bademci, Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Fırat Tanış, Metin Akdülger ve Asude Kelebek’in olduğu 2021 yapımı bir yerli dizi. Yapımını O3 Medya’nın üstlendiği dizinin yönetmen koltuğunda TV dizilerinden hatırlayabileceğimiz Zeynep Günay Tan ve 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde 2010 yılında Çoğunluk’la En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini alan Seren Yüce bulunuyor. Prodüksiyon büyüklüğü ve başarılı oyunculardan oluşan cast, hem TV hem sinema alanında başarılı işler ortaya koymuş ekiple birleşince beklentiyi de arttırıyor.
İstanbul’da yaşayan bir Yahudi olan Matilda (Gökçe Bahadır), hapishaneden çıkar. Geçmişinden kaçmak için Türkiye’den ayrılmak istese de şartlar onu kalmaya ikna eder ve kulüpte çamaşırcılık yaparak kendisine ve kızına bir hayat kurar. Kızı Raşel (Asude Kelebek) taksici İsmet’le (Barış Arduç) bir ilişkiye başlar. Kulüp müdürü Çelebi’yse (Fırat Tanış) bir aşk-intikam çatışması içerisinde düzeni sağlamaya devam etmeye çalışır. Kulüp’ün vizyon sahibi assolisti Selim Songür’se (Salih Bademci), kulübün sahibi Orhan Şahin’le (Metin Akdülger) omuz omuza verip insanlara yeni bir eğlence biçimi sunar.
Yahudi temsilindeki değişim ve klişe çatışmalar
Kulüp, 1950’li yıllarda İstanbul’da yaşayan Yahudilerin hayatından kısa kesitler sunan dizi olarak bir ilki gerçekleştirdiği ve bunu dikkatli bir şekilde yaptığı için takdiri hak ediyor. Bu anlamda Karagöz oyunlarından Yeşilçam’a yansımış paragöz ve cimri “Yahudi” anlatısı kırılmış oluyor. Bunun yanında gayrimüslimlere çok az yer verilmesine alışkın olan izleyiciye de yeni bir kültür sunulmuş oluyor. Dil konusunda da dizinin yaratıcılarının hassasiyeti sonunda her yapımda olması gereken titizliğin yerli yapımlara da yansıdığını düşündürtüyor.
Kulüp dizisinin bu iyi ve yenilikçi yanları sıradan bir hikâyeleştirmeyle, sıradan TV dizisi tekniğinde sıkışıp kalıyor. İstanbul’da yaşayan Yahudiler’e dair kültürel unsurlar klişe olaylarla birleştirilip yeni bir şey olarak sunuluyor. Bunun yanında hikaye politik olarak dengeyi bulmaktansa bir yöne ağırlık veriyor ve bu sefer de dizinin Türk karakterleri kaba saba, iş bilmez ve çıkarcı şekilde lanse ediliyor. Kulüp’ün hikâyesi doku olarak farklı olsa da kalıp olarak yine aynı kalıyor. İyiler o kadar iyi ki keşke hep mutlu olsalar, kötüler de o kadar kötü ki keşke hiç var olmasalar. Bu kalıba göre oluşturulmuş bir hikayede de çatışmalar hep sığ kalıyor.
Tarihsel hata mı?
Gayrimüslim halkı ağır borç altına sokan Varlık Vergisi 1942 yılında çıkıyor. Borcunu ödeyemeyen Matilda’nın babası ve abisi Aşkale’ye toplama kampına gönderiliyor. Raşel 17 yaşındayken Matilda hapisten çıkıyor. Basit bir hesaplamayla dizide olaylar en az 1959 yılında geçmesi gerekir ama hikaye 1955 yılındaki 6-7 Eylül Olayları’na ilerleyen bir süreci anlatıyor gibi görünüyor. Bu durumda Raşel en fazla 12-13 yaşında olmalı. Bu ya bir tarihsel hataya ya da anlatıda bir şeylerin izleyiciye eksik geçtiğine işaret ediyor.
Sanat yönetimi, kostümler ve ışık
Sanat yönetimi ve kostümler açısından Kulüp, daha önce yapılmış yerli dönem dizileri arasından öne çıkıyor. Döneme uygun olarak tasarlanmış ayrıntılar dizinin iyi yanlarından biri ama özellikle senaryonun dış-gün sahnelerindeki “aydınlatma” dizinin atmosferini kesintiye uğratıyor. Dekor tasarımındaki her ayrıntıyı göstermek için tercih edilmiş bu atmosfere uymayan ışık tercihi gece sahnelerinde daha kabul edilebilir hale geliyor.
Müzik kullanımı ve kadrajlar
Dizinin tema müzikleri de anlatılan kültüre uygun olsa da sesin yüksek olmasıyla ve sahnelerce devam etmesiyle ortam sesini ve kimi zaman da diyalogları bastırıyor. Bu duruma bir de sürekli oyuncularının yüzünde devam eden kadrajlar eklenince tipik TV dizilerindeki “seyirciyi ağlatarak izletmeye çalışma” durumu oluşuyor ki böyle bir yapımın böyle bir şeye ihtiyacı var mı tartışmak gerekir.
Tüm bunların sebebi sürenin uzun olması değil miydi?
TV dizilerinin sürelerinin gittikçe uzamasıyla kalitenin gittikçe düştüğü sektörde söylenegelmiş bir şeydir. Her hafta bir sinema filmi uzunluğunda diziler çekmenin hem hikayelerde klişelere yol açtığı hem de teknik olarak sıradanlığa sebep olduğu doğru da olabilir ama artık önümüzde bir örnek var. Kulüp TV dizilerinden süre olarak kısa, prodüksiyon olarak da büyük bir iş. Ortaya çıkan sonuçsa senaryosal ve teknik olarak TV dizileriyle aynı. Kulüp’ün tek iyi yanı içimizden bir kültürü öne çıkarıp sunuyor olması ki bunu da yine en taraflısından yapıyor.