23.06.2016

Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit, Eski Hamam

independence day resurgence

1996 yılında Independence Day yani Kurtuluş Günü vizyona girdiğinde ilginç bir şekilde seyirciyi peşinden sürükleyerek o yılın hit filmlerinden biri olmuştu. Özellikle Will Smith’in her geçen gün artan popülaritesinden yararlanan film, Hollywood sineması adına büyük başarılardan biri haline gelmişti. Tabii geçen bunca zamandan sonra aklımıza tek bir soru geldi. Bu kadar karlı bir projenin devam filmini neden Hollywood yirmi yıl sonraya attı? Cevabını bilebilmemiz çok mümkün görünmese de, yirmi yılın geçmesinin ardından bu filmi hite dönüştüren nesil farklılaştı. Hollywood’da olayı biz Kurtuluş Günü’nü yeni nesil izleyiciler için yapmak istiyoruz mazeretini sundu. Sonuç olarak yeni film vizyona giriyor ve bakalım eskisine göre filmde ne gibi değişikliklerle karşılaşıyoruz.

Filmin konusunu önce kısaca özetleyelim: Dünya uzaylılarla savaştan bu yana geçen zamanda, uzaylı teknolojilerinin yardımıyla gelişerek teknoloji anlamında ve özellikle silah teknolojisi olarak ileriye gitmiştir. Özellikle uzaya kurulan üsler sayesinde farklı bir dünyanın kapıları açılmıştır. Ancak uzaylıların bıraktığı uzay gemilerinin bir anda aktif olması sonucunda yirmi yıl önceki Kurtuluş Savaşı mücadelesi yeniden verilmelidir. Yeni istilacılar diğerlerine göre daha güçlü ve teknoloji anlamında daha da gelişmişlerdir. Ancak Dünya bu sefer daha hazırlıklıdır ve yine 4 Temmuz’da yeni bir tarih yazılabilirdir.

Neredeyse ilk filmin konusunun birebir günümüze uyarlanmış hali diyebileceğimiz Independence Day: Resurgence, çağın değişikliklerine bir yandan ayak uydurmaya çalışırken, öteki taraftan da geçmişe bağlı kalmaya çalışarak, köklerine yabancı olmadığını göstermeye çalışıyor. Tabii bu uğraşların sonucunda karşımıza pek de farklı şeyler çıkmıyor.

independence day

İlk filmin başrolündeki Will Smith, günümüzün daha popüler isimlerinden olan ve özellikle Hunger Games serisiyle insanların tanıdığı yakışıklı aktör Liam Hemsworth’e yerini bırakıyor. Ona eşlik eden karakterlerden biri ilk filmdeki Will Smith’in oğlunun büyümüş haline bürünen oyuncu Jessie T. Usher olurken, romantik aşk üçgenini oluşturan son oyuncu ise ilk filmdeki Amerikan başkanının kızının büyümüş halini canlandıran Maika Monroe oluyor. Bilindiği üzere Maika Monroe, It Follows filmiyle dikkatleri üzerine çekmişti.

Böylelikle ilk filmdeki karakterlerin çocuklarını, senaristler yeni filmde başrole oturtarak, eski izleyicilerinin ilgisini de kaybetmek istemediklerini vurguluyorlar. Buna ek olarak ilk filmin demirbaşları olan Bill Pullman’ın canlandırdığı Amerikan başkanı Whitmore, yaşlı sorunlu bir adam olarak filmdeki yerini alırken, Jeff Goldblum da ilk filmdeki rolüne babasıyla beraber devam ediyor. Tabii geçen zaman sonrasında itibarı iyice artan David Levinson karakteri, yine bu filmin başrolünde kendine yer buluyor. Ona ünlü oyuncu Charlotte Gainsbourg hem romantik, hem de iş bakımından destek olan Catherine karakteriyle filme dahil oluyor.

Film ilk filmde olduğu gibi, öncelikle uzaylıları keşif süresi ve dünyada oluşan tuhaflıklarla başlarken, sonrasında çetin bir mücadele ve farklı karakterlerin gözünden uzaylı istilasını izleyicilerine yansıtarak kahramanlık destanını sunmayı amaçlıyor. Ancak bunu yaparken, 1996 yılındaki başarılı filmin aynısını tekrarlayarak bayatlamış sinema tadı vererek, eski izleyiciye 3D formatı dışında yeni bir şey vaat etmiyor. İlk filmin fırtınasına kapılamayan genç seyirciler ise karşılarında sıradan bir bilim – kurgu, aksiyon filmi buluyorlar. Çünkü dönemin teknikleri, maalesef zaman aşımına uğrayarak günümüzde güncelliğini yitirerek, Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit’in televizyon filmi havasına bürünmesine neden oluyor. Bu kadar büyük bütçeli bir film için çok da iyi bir referans olmasa gerek diyebiliriz.

independence day r

Yeni dahil olan karakterlerin inanılmaz sığ arkaplanları yüzünden empati kurmakta film boyunca izleyicinin zorlanmasına neden oluyor. Tüm dünya savaşlarla ilgilenirken, aralara sıkıştırılan romantik komedi sahneler, hem gereksiz yer kaplıyor ve hem de konunun dağılmasına neden oluyor. Filmin bakış açısına baktığımızda dünya sanki iki ülkeden ibaretmiş havası salgılanıyor. Çin ve ABD dışındaki ülkeleri birer ayrıntı gibi yansıtan film, yine Hollywood’un tüm klişelerine bulanarak özgünlükten uzak bir seyrin kapılarını sonuna kadar aralıyor.

Filmin Obama sonrası çekilmesinin etkileri de filmin geneline yayılan ayrıntılar olarak dikkate alınabilebilir. Özellikle özgürlükçü Amerika ve açık fikirler ilkesinden yola çıkılarak ilk filmdeki karakterlerden birini eşcinsel bir karakter olarak göstermekten çekinmediğini açıkça göstermeye çalışmış. Hatta önümüzdeki ABD seçimine gönderme yaparak gelecek başkanın kadın olacağını bariz bir şekilde seyircisine göstermeyi tercih etmiş. Bu tip ayrıntılar yerinde kullanılsa da, sinema ve hikaye anlamında kendini yenilemeyen film, maalesef vasatı aşamıyor.

Sonuç olarak ilk filmin fırtınasına dahil olamadıysanız filmi deneyerek bilgi edinmeniz ve hatta eğlenmeniz olası diyebilirim. İlk filmi izleyenlerin ise nostalji yapmak için filme gidecekleri aşikar denilebilir. Ancak buna rağmen klişe senaryosu, ilk filmi birebir taklit eden olay örgüsü ve sığ çizilen yeni karakterleriyle birlikte, izleyiciyi çok da eğlendirmeyen bir film olarak Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit sınıfta kalıyor. Özetle eski tas, eski hamam…