04.06.2016

Medine’nin Rüyası: Bir Kuzu Masalı

Bir varmış bir yokmuş. Tanrının kulları yağmur taneleri kadar çokmuş. Anadolu’nun bereketli toprakları üzerinde yaşayan bu kullar, kendi çaplarında destanlar yazarak var olurmuş. Gerçek tarihi var eden aslında buymuş.İçinde barındırdığı onlarca medeniyet ve yarattığı kültür birikimi ile Anadolu kuşkusuz dünyanın en kozmopolit mekanlarından biri. Dünya mitolojisinin de kaynağı olan Anadolu hem doğulu hem batılı bir düşünsel dünya yaratımının mimarıdır. Bu anlamda özellikle Amerikan sineması bu değerli tarihi mirastan çok güzel yararlanmaktadır. Filmlerin dramaturjisinden, yaslandığı mitolojik eksene hatta kullanılan mekana kadar bu etkiyi yoğun bir şekilde görebiliriz. Bununla birlikte toplumdaki bireyleri birbirine zamklayan din ve inanç meselesi de yine Amerikan sineması tarafından yoğun bir sömürüye maruz kalmıştır. Dini ve mitolojik etkileri filmlerin içine birer alt şablon olarak yerleştirip algıyı oraya yönlendirmek ise her zaman başarılı sonuçlar vermektedir. Çünkü kültür kodlarda DNA gibi içimizde bir yerlerde saklanmakta ve biz onu bir şekilde çağırırsak karşılık vermekte ve yeniden nesilden nesile aktarılmaktadır.

Yönetmen Kutluğ Ataman beşinci uzun metrajlı filmi “Kuzu”da nesilden nesile aktarılan kültürel genlerimizi harekete geçirmeyi başarıyor. Ataman, 1994 yılında “Karanlık Sular” filmiyle başladığı kariyerinde tematik ve biçimsel olarak birbirinden farklı çalışmalara imza attı. Yaptığı hiçbir uzun metrajlı film bir diğerine benzemezken , her daim döneminin yankı uyandıran çalışmaları olmuştur. Lola + Bilidikid (1998), İki Genç Kız (2005) ve Aya Seyahat (2009) böyle bir çabanın ürünüdürler. Sinema kariyerine aynı zamanda çağdaş sanat kariyerini de ekleyen Ataman, dünya da yankı uyandıran seçkin Bienal’lere davet edilen uluslararası bir sanatçı kimliği taşımaktadır.

Kuzu, filmi Ataman’ın memleketi Erzincan’da çektiği ilk filmi olmakla birlikte Türk sinemasının mekansal olarak ilk kez keşfettiği adeta yeni bir fondur. Filmde Erzincan sadece bir mekan değil, filmin ana aktörlerinden biridir. Kuşkusuz görüntü yönetmeni Feza Çaldıran’ın muhteşem görüntü tasarımı bu etkiyi pekiştirmektedir. Ataman, yirmi beş yıla yayılan kariyerinde sadeleşmenin ve yerel bir yaklaşıma sahip olmanın kapılarını ilk kez aralamıştır. Anadolu’nun eşsiz mitolojik zenginlikleri üzerine inşa ettiği film Ataman’ın sinemasının olgunluk dönemine girdiğinin habercisi gibidir.

“Kuzu”, Erzincan’ın Sazlıpınar köyünde yaşayan en fakir ailenin hikâyesidir. Erzicanlı bir Medea olan Medine, kocası İsmail ve çocukları Vicdan ve Mert’in hayatına tanık oluruz. Medine tek derdi oğluna sünnet yemeği vermek olan bir kadındır. Ve bu sünnet yemeği için bir kuzu kesmesi gerekmektedir ama kuzuyu alacak parası yoktur. Medine için bir tür sınıf atlama , kendi kabul ettirme aracı olan bu sünnet yemeği onda takıntı haline gelmiştir. Peki Medine de Medea gibi kendi çocuklarını çıkarları uğruna feda edebilecek midir? Kocası İsmail az önce kurban edilmekten kurtulmuş gibidir. Ne de olsa tanrı ona kurban olmasın diye bir koç göndermiştir. Mert ve ablası Vicdan’da birbirlerini çok kıskanmaktadırlar. Özellikle ablası Vicdan Mert’i her fırsatta annem seni kurban edecek kesecek, o yüzden sana “kuzum” diyor diye korkutmaktadır.

Mert, Yusuf gibi kah bir kuyuya düşer, kah çobandan karşılığını veremediği koyunları ister. Kuşkusuz filmin en silik karakteri baba İsmail’dir. Karısının bu yemek verme tutkusunu bir türlü anlamlandıramayan İsmail ne hikmetse bir mezbahaneye çalışmaya girer, evine bir türlü götüremediği koyunları kesip durur. Bir erkekliğe adım atma ritüeli olan sünnet, sadece Mert’in erkekliğe attığı adımı değil babası İsmail’in köylerine gelen pavyon şarkıcısı ve fahişe Safiye’nin kollarında yeniden erkekliğini meşrulaştırmasını sağlamaktadır. Filmin sonu ise Yeşilçam sinemasının o görkemli hayalci filmlerine yaptığı esaslı selam ile seyirciyi şaşırtacaktır.

Kuzu’nun Güçlü Kadınları

“Kuzu” filminin tüm kadınları o kadar baskın ve güçlü olarak betimlenmiştir ki, küçüğünden büyüğüne erkekleri parmaklarında oynatmaktadırlar. Medine, son yıllarda Türkiye sinemasında gördüğümüz en güçlü ve dirençli kadın karakterdir. Bu taşra masalında istediğini elde etmek, erkekler dünyasıyla boy ölçüşmek ve çıkarcı komşularını alt etmeyi başaracaktır. Medine’nin annesi, kızı Vicdan, kocasının sevgilisi Safiye erkekler dünyasına karşı zırhlarını giymiş, savaşa hazır haldedirler.

Hollywood Reporter tarafından “İnsan davranışları üzerine destansı bir film olarak” tanımlanan “Kuzu”, iyi görüntüler, dozunda ve belden aşağı olmayan güzel ve kaliteli bir mizah ve iyi oyunculuklar ile öne çıkmaktadır. Kuşkusuz Medine rolündeki Nesrin Cavadzade, sinema kariyerinde belki bir daha karşılaşamayacağı şekilde büyük bir rolün altından kalkmakta. Türkiye sinemasının geç keşfettiği Safiye rolündeki Nursel Köse kısa ama çok etkili bir şekilde filme dahil olmuş. Filmin en güzel yanı ise çocuk oyuncular Mert Taştan ve Sıla Lara Cantürk. İkisi olağan üstü doğallıktaki muhteşem oyunculuklarıyla gelecek vadetmekte. Filmin en uyumsuz yanı ise kullanılan müziklerdir. Filme değer katabilecek, belki etnik yanı ağır basan müziklerle filmin muhteşem ritmi pekiştirilebilirdi.

İlk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapan “Kuzu”, büyük festivallerde yarışmış ve dünyada da beğeni toplamış. 2014 Antalya Altın Portakal Film Festivalin’de de en iyi film dahil dört ödül sahibi olan “Kuzu” uzun bir bekleme sürecinden sonra vizyona giriyor. “Kuzu” art house bir sinema örneği olmaktan çok gişeye de hitap edebilecek bir yaklaşıma sahip. Ve Türkiye sinemasında uzun zamandır özlediğimiz kaliteye sahip bir seyirci filmi haline geliyor. Kuşkusuz haftanın kaçırmaması gereken filmlerinden…

Filmin sonunda Medine kuzuyu keser, suyuna pilav yapar insanların düşürdüğü maskelerini de seyirciye armağan eder. Siz de o maskelerden ister misiniz?