29.05.2017
Louder Than Bombs: Aynı Evin İçinde Yaşayan Yabancılar
Joachim Trier “Reprise” filmiyle ilk kez seyircinin karşısına çıktığında yıl 2006’yı gösteriyordu. Umut vadeden bir yönetmenin haberini almıştık. Yönetmen 2011 yılında “Oslo, August 31” ile çıkageldiğinde yürekleri dağlarken, ilk filmin tesadüf olmadığını kanıtladı. Şimdi de yeni filmiyle huzurlarımızda… Bu sene Cannes Film Festivali’nde ana yarışmada yarışan “Louder Than Bombs” çok fazla ilgi görmese de, ilk iki filmini seven izleyiciler tarafından coşku ile karşılandı. Acaba üçüncü filmde de başarabilmiş miydi?
Yeni filmini İngilizce çeken Trier, oyuncu kadrosunda da Hollywood’un sevdiği oyunculara yer verdi. Eski kurt Gabriel Byrne, filmin içinde baba rolüyle karşımıza çıkarken, Jesse Eisenberg iki kardeşten büyük olanı canlandırıyor. Filmin kadrosunda ayrıca seçkin oyuncular da yer alıyor. Örnek vermemiz gerekirse sırasıyla Amy Ryan, David Strathairn, Isabelle Huppert filmde yer alan diğer gösterişli oyuncular olarak listeye katılabilir.
Filmin konusu, bir aile dramını gözler önüne seriyor. Jonah çocuğunun doğmasıyla beraber baba evini ziyaret etmeye karar verir. Annesinin ölümünden bu yana iki yıl geçmiştir. Onun için bir anma töreni hazırlanacaktır. Baba Gene bir yandan bu işle uğraşırken, öte yandan küçük oğlu Conrad’ın probleminin ne olduğunu çözmeye çalışır. Gazeteci Richard’ın karısı hakkında gizli sırlar içeren gazete makalesinin de yayına hazırlandığı dönemde, sorunlar üst üste gelir.
Farklı yaşlardaki üç erkeğin kendi içlerinde tuttuğu sıkıntılarını, büyük ağabeyin dönüşüyle dışa vurmaya karar verirler. Bu da aslında fazlaca dolmuş ailenin dengesinin bozulmasına neden olur. Bu üç erkeğin kan bağları dışındaki tek ortak noktaları anne Isabelle’dir. Isabelle’in ölümünden sonra erkeklerin hepsi konuşmamayı tercih ettiğinden, iletişimsizlik erkekler arasındaki bağın kopmasını sağlar. Bu yüzden de üçü de kendi yarattığı dünyalarda yaşamaya başlarlar.
Yönetmen üç farklı erkeğin gözünden olaylara bakış açılarını gösterirken, farklı ritimlerin iyi olabileceğini düşündüğünden her karakterin anlatımında farklı teknikler uygulamayı seçmiş. Örneğin babanın gözünden bakarken, geçmişin izleriyle birleşen nevrotik bir hava hâkim olurken, filmin tonu yavaşlamaya başlıyor. Büyük ağabey Jonah’ın bölümleri daha dengeli giderken, evin küçük beyi Conrad’ın gözünden anlatılan bölümlerde deyim yerindeyse adeta kaos hakim oluyor. Hızlı bir kurguyla, film video klip estetiğine bürünüyor.
Böylece bu ritim değişiklikleri sayesinde film seyirciyi sıkmayarak, tetikte durmasına imkân sağlıyor. Bu sayede de karakterlerin derinliklerine inme fırsatımız kolaylaşıyor. Karakterler havada kalmıyor.
Her karakterin bilinçaltlarındaki sorunların çoğu annenin ölümüyle bağlantılı olarak ilerliyor. Örneğin Jonah, annesinin göremediği bebeği yüzünden karısının yanına dönemiyor. Çünkü bir parçası annesinin yanında kalmak istiyor. Bu yüzden de doğan bebeklerinin adına, annesini adını koyuyor. Conrad ise her çocuk gibi kendi âleminde yaşıyor. En büyük derdi, okulundaki günlük problemler, babasıyla çatışmanın tek nedeni iletişimsizlik… Çünkü aile içinde hep annesi bu misyonu üstlenmiş. Baba duruma soğuk kalmış. Baba Gene ise küçük oğlunu anlamak istiyor. Eşinden sonra evde kuramadığı düzenin peşinde olduğundan, bunu toparlamanın yollarını arıyor.
Sonuç olarak karakter analizleriyle öne çıkan yapım, yönetmenin diğer filmlerine göre yer yer kara mizaha kaçan diyaloglarıyla daha optimist bir tutum sergiliyor. Kendi çizgisini bozmayan yeni bir filme imza attığını düşünürsek; aksak ritimli kurgusu, travmalı karakterleriyle eli yüzü düzgün bir işe imza atılmış. “Louder Than Bombs”, sert hamleler yapmadan, yavaş yavaş içe işleyen bir film, bu yüzden de dram sevenler için iyi bir seçenek olarak değerlendirilebilir.