07.08.2021

Lübnan Semaları: Savaş Aşka Engel midir?

Yazarın Film Puanı: 10/6

Yeni vizyon haftasında seyirciyle buluşan Sous le ciel d’Alice (Lübnan Semaları), başlıktaki sorunun cevabı üzerine bir beyin fırtınası yaptırıyor. 2010 yılından bu yana çektiği kısa filmlerle kariyerini şekillendiren genç yönetmen Chloé Mazlo, ilk uzun metrajında 1955’te İsviçre’den Lübnan’a gidip kendine yeni bir hayat kuran büyükannesinden ilham aldığı hikâyeyi kendine has üslubuyla anlatıyor. Lübnan’ın siyasi tarihine de bakış imkanı sunan film, 50’li yıllarda İsviçre’den Lübnan’a giden Alice’in, burada hayatının en heyecan verici günlerini yaşarken ülkede baş gösteren iç savaş ile birlikte değişen atmosferi konu ediniyor.

Bir arayış içinde memleketi İsviçre’den kalkıp Lübnan’a gelen Alice, uzaya ilk Lübnanlı astronotu yollamak için çalışan astrofizikçi Joseph’le tanışıp âşık olunca geri dönmek için bir sebebi kalmaz. Genç çift evlenir, çoluk çocuğa karışır, mutlu bir hayat sürerler, ta ki 1975’te Lübnan’da iç savaş patlayıncaya dek. Bundan sonra yaşananlar ise savaş ve aşkın en saf halini bizlerle buluşturur.

Anavatana Bağlı Olan Kökleri Kesmek

İsviçre’de eşi ve çocuklarıyla mutlu gibi görünen bir aile hayatı süren Alice için bu yaşamı sürdürmenin anlamı günden güne azalır. Fırsatını bulduğu ilk anda gitmek istediği ülke ise o günlerde barışın hüküm sürdüğü Lübnan olur. Filmin bu anlarında yönetmenin stop-motion tekniğini de kullanarak olay örgüsüne getirdiği hareket, ilerleyen dakikalarda da alışık olmadığımız sahne kullanımı ile izlenirlik açısından farklı bir deneme sunuyor. Ustası olduğu animasyonu ilk uzun metrajının içine yedirmesi, yönetmenin cesaretini de açıkça gösteriyor. Bu noktada karakterin Lübnan’a yerleşmesi, burada aşık olup evlenmesi, çocuğunun da büyüyerek genç kız olmasına kadarki geçen sürecin son derece hızlı ve adeta bir özet misali işlenmesi de gerekli miydi tartışılabilir.

İç Savaşla Sendeleyen Aşk

Alice’in hayatı tüm toz pembe haliyle devam ederken Orta Doğu’nun makus talihi olan iç savaşlardan biri de Lübnan’da başlar. Ülkede yer alan 18 etnik ve dini grubun varlığı, dış güçlerin de müdahalesiyle geri dönüşü olmayan bir yola girince Nisan 1975’te patlak veren iç savaş, Lübnan ve tabii ki Alice için büyük bir trajedinin başlangıcı olur. Bir dönem Orta Doğu’nun Paris’i olarak bilinen başkent Beyrut o eski canlılığını, ekonomisi, etkinliğini ve hareketliliğini bugün dahi kazanamaz. Uzaya ilk Lübnanlı astronotu yollamak için çalışan astrofizikçi eşi ile aralarındaki ilişkinin savaşla çalkantılı günler geçirmesi de Alice’i yeniden zorlu bir yolculukla baş başa bırakacaktır. Faili meçhul cinayetlerin varlığı, sahne olarak görmesek dahi etkilerini hissettiğimiz iç savaş, Alice’e yeni bir kader çizecektir.

Artısıyla Eksisiyle

Pastel renkler ve bir peri masalını andıran sahneleriyle yönetmenin sonraki işleri için umut veren film, ilk anlarındaki yüksek temposunu ilerleyen dakikalarda korumakta güçlük çekse de kendini izletmeyi başarıyor. Alba Rohrwacher’ın nazik yüzü ve gülümseten ayrıntılara karşın film, her ne kadar iç savaşı anlatsa da bunu çok fazla politize etmeden işliyor. Temiz denebilecek kurgusu, görsel olarak farklı denemelere açık anlatımı ve renkli başrolüyle kendini izleten Sous le ciel d’Alice, şans verilmesi gereken bir ilk film.