22.12.2017

Martıların Efendisi: Gerçekliği Kaybetme Oyunu

Geçmişin Dehlizlerinde Kayıp Bir Adam…

Türkiye sinemasının gözde oyuncularından Mehmet Günsür’ü başrole yerleştiren Martıların Efendisi filminin yönetmen koltuğunda, pek çok diziyi yönetmiş ve ilk filmi Mahmut ile Meryem filmiyle tanınan Mehmet Ada Öztekin oturuyor. Öztekin 2018 yılında da Kaybedenler Kulübü’nün devam filmi Yolda’nın yönetmenliğini de üstleneceğini notlara eklemek gerekiyor. Görücüye çıkan fragmanında fantastik öğelerin varlığı filme dair ilk dikkat çeken unsurdu. Bu yüzden de ilgi çekici olmayı başarmıştı.

Martıların Efendisi (Mehmet Günsür) İstanbul’un sakin semtlerinden birinde müstakil bir evde yaşayan psikolojik sorunları olan bir adamdır. Her gün martılarla konuşup onlardan istihbarat almaya çalışır. Birgün (Bige Önal) adlı bir kadın ile bir olay yüzünden Martıların Efendisi’nin yolları kesişir. Bu iki kişi arasında bir yandan yakınlaşmalar olurken, Birgün kendi çıkarları doğrultusunda planlar kurmaya başlar.

Mehmet Günsür Filmin Odak Noktası…

İlk bakışta filmin hikâyesinin çok da ilginç olmadığını söyleyebiliriz. Yönetmen Mehmet Ada Öztekin hikâyesine zenginlik katmak amacıyla filmdeki karakterin psikolojisini anlatmak adına yer yer filme sürreal sahneler dahil ederek, karakterinin bakış açısını görsel bir dilde yorumlamaya çalışmış. Tüm film Mehmet Günsür’ün oynadığı rol çerçevesinde konumlandırılarak yan karakterlerin zayıf kalmasına yol açılmış.

Mehmet Günsür dışındaki diğer rollerdeki oyuncuların performansları belli bir sıradanlığın ötesine geçemezken, bu durumun filmin senaryosundan kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü yan karakterler dahil, başrol kadın oyuncusuyla beraber kimsenin diğeriyle bağlantısı net bir şekilde anlatılmazken, hiçbir karakterin derinlikli arkaplanı oluşturulmamış. Bu yüzden de iki boyutlu karakterlerin varlığı filmin yükselmesine mani olmuş.

Halbuki filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda Nejat İşler, Timuçin Esen gibi oyuncuları görüyoruz. Ancak bu oyunculara yüklenen roller o kadar sığ ve yapay ki, film boyunca hiçbiriyle bağ kuramıyoruz. Film boyunca tek bağ kurabildiğimiz kişi, kendini izleyiciye açan Mehmet Günsür’ün canlandırdığı Martıların Efendisi oluyor.

Dizi Yönetmenliği Kurbanı Bir Sinema Filmi Daha…

Filmin akrabalık bağlarına baktığımızda bir anlamda Birdy filmiyle benzerliklerinin olduğu söylenebilir. Karakter dönüşümleri aynı paralelde çözümlenmese de, şablon olarak aynanın farklı yansımalarına rastlayabiliyoruz. Bu durum da filmden daha fazla beklentilere girmemize neden oluyor. Film şizofreni temalı filmlerin klişelerini tüm rahatlığıyla kullanarak yeni bir şey yapıyormuş gibi sunuyor. Bu yüzden K-Pax gibi bir filme de Martıların Efendisi’ni benzetebiliriz.

Film tempo sorunun olduğu inkar edemeyiz. Çünkü filmin yönetmeni kimi flashbackleri verirken farklı bir görsel yapı tercihi yaparken, kimi anlarda hızlandırılmış sahnelerle filmin ritmini bozuyor. Bazen de film o kadar yavaşlıyor ki filme tutunmanız olanaksız kılınıyor. Bir de sosyal mesaj kaygısının devreye girmesiyle beraber filmin parmağı göze sokma çalışmalarını izliyoruz. Bilhassa hikayenin çözümlenme kısmını karakterin başına gelen bir olay sonucunda bir kitabın indeks kısmını okurmuşuzcasına anlatılması filmin enkaza dönüşmesine vesile oluyor.

Ödül sezonlarında oyunculuk odaklı vasat filmler ortaya çıkar. Bu filmlerde genelde harika oyunculuklara rastlasak da senaryoların kurbanı olan işler görürüz. Martıların Efendisi de bu tip işlere benzerliğiyle dikkat çekiyor. Yönetmenin aklının karışık olması sonucunda filmin hikâyesine tam hakim olamaması ve senaryonun tahmin edilebilir unsurları barındırması sonucunda başarılı bir film olamadığını belirtmek gerekiyor. Derinliksiz yazılan karakterler, aksayan kurgu ve dizi estetiğine yakın tercihler filmin boğulmasına ve sıradanlaşmasına neden olmuş.