21.11.2018
Mary Shelley’den Frankenstein
Mary Shelley’nin Frankenstein ya da Modern Prometheus’un öyküsünü bilirsiniz…
İngiliz yazar Mary Shelley’nin kaleme aldığı, genç bir bilim insanı “Victor Frankenstein”ın deneylerinden sonra yarattığı bir “yaratık”ın hikâyesini ele alan bir roman Frankestein. Shelley, hikâyeyi on sekiz yaşında yazmaya başlamış ve romanın ilk baskısı, 1 Ocak 1818’de yazar yirmi yaşındayken Londra’da isimsiz olarak yayımlanmış. Yazarın adı ilk kez 1823’te Fransa’da yayımlanan romanın ikinci baskısında yer almış. Bu bilgileri geçtiğimiz aylarda yazarın biyografik öyküsü olan Mary Shelley filminden de edinmiştik, görmüştük.
Romanın konusunu kısaca özetlemek gerekirse: Romanın başkarakteri Viktor Frankenstein; insan yaratmayı böylece de ölümsüzlük hedefine ulaşmayı amaç edinmektedir. Bu yanıyla aslında insanın her zaman içten içe duyduğu ölümsüzlük hissine somut bir örnek teşkil etmektedir. Bu amaçla ve bu uğurda yaptığı sayısız deneyler sonucunda Frankenstein, başarıya ulaşmış ve o güne kadar toplamış olduğu bütün ceset parçalarından 2.50 metre boyunda ve devasa bir insan yaratmıştır. Yarattığı şey, Frankenstein’in yaptığı denemelerin sonunda ortaya çıkan, simya ve elektrik kullanarak yarattığı isimsiz bir ucubedir.
Böyle bir eseri sinemanın keşfetmemesi elbette imkansızdı ve roman ilk kez 1910 yılında sinemaya uyarlandı.
J. Searle Dawley’in senaryosunu yazıp yönettiği filmin yapımcılığını Edison Stüdyoları üstlenmişti. Filmde Augustus Phillips, Charles Ogle ve Mary Fuller gibi isimleri jenerikte geçmeyen oyuncular rol almış; film, New York’un Bronx bölgesinde bulunan Edison Stüdyoları’nda üç günde çekilmişti.
İşte bu filmin “kayıp filmler listesi”nde ortaya çıkıp merakları cezbedince yıllar sonra restorasyonu da yapıldı. Yaklaşık on üç dakikalık bu sessiz film, sinemanın primitif halinden günümüze gelene kadar nasıl bir yolculuk geçirdiğini de gözler önüne seriyor aslında. 1900’lerin daha henüz başındayken, bir edebiyat eserini uyarlama konusunda nasıl bir çabanın ürünü olduğu da apaçık görülüyor. Sinemanın belki de en saf hali olarak değerlendirebileceğimiz yıllardan kopup gelen bu değerli yapımı izlemenizi öneriyoruz.