29.05.2017

FİLMEKİMİ: Maryland

Üşütmeye Az Kaldı, Gerilimim Nerede?

Alice Winocour ismini ilk duyduğumuzda, onun da yönetmen olduğunu pek az kişi biliyordu. Winocour adını ilk olarak “Mustang” filminin senaristi olarak duyurdu. Son aylarda ses getiren bu filmin, çokça tartışılan senaryosuna imza atanlardan biri olan yönetmen, kendi çektiği Maryland ile başarıyı yakalayabilecek miydi? Filmekimi kapsamında gösterilen filmi mercek altına aldık.

Öncelikle filmin konusuna bakalım. Vincent ordudaki son operasyonundan sonra psikolojik zararlar görmüştür. Bu yüzden de ordudan askıya alınır. O da orta doğulu bir iş adamının korumalığına başlar. Patronun iş seyahatine gitmesiyle, adamın karısını ve çocuğu korumak ona kalacaktır. Bilinmeyen dış güçlerin sorun yaratmasıyla, Vincent kendini bir çıkmazın içinde bulacaktır.

Film, ana karakteri Vincent’ın gözlemleri, şüpheleri ve kendi içindeki savaş üzerinden ilerliyor. İçindeki psikolojik sorun, onu derinden etkilerken bu durum işini yapmasını engelliyor. Bu andan itibaren olayların gerçekliği ve hayal ürünü olup olmadığı karmaşası yaşanıyor. Senaryonun dişlilerinin oturmaması sonucunda da hikâyede boşluklar oluşuyor. Ana karakterin buhranlı hali, dengesizliği filme öylesine katılmış bir özellik olarak duruyor. Seyirci yanlış yönlendirme ile farklı beklentilere sürükleniyor.

Yönetmen ana karaktere mi odaklanayım, yoksa gerilimi yaratan hikâyeye mi odaklanayım derken arada kalıyor. Bu yüzden de kararlı bir şekilde filmine yön veremiyor. Belki çekim esnasında, belki de kurgu sırasında film, muhtemel potansiyelini daha doğmadan harcıyor. Bu da projenin aslında ölü doğmuş bir proje olduğunu gösteriyor. Akla gelen fikir, tam olarak geliştirilmeden filme aktarılması sonucu sığlaşıyor.

Türkçe çevirisindeki ismi gibi “darmadağın” bir film ortaya çıkmış. Çok şey anlatmak isteyip, pek az şey anlatıyor. Film psikolojik bir gerilim gibi başlayıp iyi bir karakter analizine doğru yönelecekken, sıradan bir gerilime öykünmesi sonucunda önemsiz bir denemeye dönüşüyor. Ne karakter analizleri, ne gerilimi yaratan unsurlar, ne de senaryonun amacı bulunmadığından film sadece atmosferiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak bunu konuda da yönetmen maalesef sınıfta kalmış.

Yan karakterlerin amaçsızlığı, ne kendilerine verdikleri katkının olmaması ne de ana karaktere katkısının olmayışı, hikâye yazımında ne büyük hataların yapıldığını kanıtlar nitelikte olarak gözlemlenebilir. Filmin belki de tek iyi yönü, filmin en iyi çekilen sahnesi olabilecek kaçırma sahnesi denilebilir.

Öte yandan Diane Kruger’ın oynadığı Jessie, Vincent’ın anti depresanı olmaya çalışıyor. Film o ikiliyi yakınlaştırma hevesiyle, senaryoyu katletmeyi seçiyor. Gerilim unsurlarını oluşturan maskeli adamlar dahi, filmin hiçbir sürprizinin olmamasından kaynaklı olarak film boyunca gizem olarak kalıyorlar. Kimse de bu gizemi aydınlatmaya çalışmadığından, film yer yer büyük bütçeli bir öğrenci projesi havası yaratıyor.

Sonuç olarak uyumsuz karakterleri, kötü senaryo ve kötü yönetmenliğiyle Maryland, kararsız bir hayal kırıklığı olmaktan öteye gidemiyor. Filmin müzik kullanımının da gelişigüzel olması, seyircinin filmi herhangi bir yerden tutup sahiplenmesini engelliyor. Yönetmenin daha çok fırın ekmek yemesi gerekiyor.