15.08.2019

Midsommar: İzlemeye Değer mi?

Yazarın Film Puanı: 10/7

Hereditary filminden sonra izleyicilerin kadrajına giren Ari Aster’ın Midsommar’ı 2019’un en çok beklenen filmlerinden biri oldu. Henüz dünya çapında vizyona girmemiş olsa da daha şimdiden izleyenleri ikiye bölmüş durumda. Kimileri Aster’ın vizyonerliğine övgü yağdırıp, Midsommar’ın korku janrasına yeni bir bakış açısı getirdiğini söylese de kimileri de filmin eksiklerini su yüzüne çıkartmaktan çekinmiyor. Hatta bazıları filmin 2003 yapımı Midsommer ve 1973’te çevrilmiş The Wicker Man filmleriyle benzerliğinin fazla olduğunu söyleyip rahatsızlıklarını dile getiriyor. Ari Aster ise bu filmlere gönderme yaptığını inkâr etmiyor ve Midsommar’ı biten bir ilişkisinin ardından yazdığını ve bunun operavari bir ayrılık filmi olduğunu söylüyor.

Karanlık Bir Peri Masalı

Genellikle karanlık ortamların tercih edildiği, soyut varlıklar ve alışılagelmiş ani çıkışlarla izleyiciyi korkutmayı amaçlayan birçok filme göre Midsommar’ın daha farklı olduğu kesin. Aster da zaten filmi korkutucu değil, rahatsız edici “karanlık ve güncel bir peri masalı” olarak tanımlıyor.

Başarılı yönetmen, İsveç’te yazın gelişini kutlamak için yıllık olarak yapılan festivali başlangıç noktası alarak bizi kanlı bir Pagan ritüelinin ortasına bırakıyor. Lokasyonun doğal güzelliğinin yanı sıra rengarenk çiçeklerle süslenen görselliğin, yaşanan son derece rahatsız edici olaylarla oluşturduğu tezatlık izleyicinin dengesini bozuyor. Normal olanın içine yerleştirilen anormallikler filmdeki gerginliğin ana kaynağı oluyor.

Bu gergin tonu daha ilk dakikalarında belli olan film bizleri aslında uzun sayılabilecek iki saati aşkın bir sürenin içine hapsediyor. Yine de yaratılan bu çarpık dünyanın içinde bizi kaybetmeyi ve sonuna kadar neler olacağını merak içinde izletmeyi başarıyor.

Gündüz Vakti Kâbusu Yaşamak Yeterli mi?

Tüm klişeleri yok eden ve tüylerimizi diken diken eden sahneleriyle izleyiciye alışılmışın dışında bir deneyim sunan bu filme gözü kapalı methiyeler dizmek yanlış olur. Çünkü görsel olarak duygularımızı allak bullak eden Midsommar konunun işlenişi bakımından bazı noktalarda sınıfta kalıyor.

Aster’ın geçirdiği uzun araştırma süreci sonunda aykırı bir korku filmi yazma düşüncesiyle çıktığı yolda folklor alt janrasını, yaza merhaba festivalini ve çeşitli ruhani ayinleri harmanlayıp sunduğu filmi ne yazık ki tam da bu nedenle bir karmaşa içinde duruyor. Herhangi bir kurala bağlı olmaksızın önümüze konan birbirinden farklı ritüelin bir bütünün parçaları gibi kabul ettirilmeye çalışılması izleyici tatmini açısından filmin en zorlayıcı kısmı oluyor. Bizlere rahatsız edici bir deneyim yaşatmak amacıyla ölüm ve cinsellik gibi hayatımızda normalleşen kavramların uç noktalara taşınarak son derece irrite edici sahnelere dönüşmesi abartı ve zorlama görünüyor.

Büyük bir kısmı rastgele sahnelerden oluşmuş gibi duran filmde karakterlerin yeterince derinleştirilmemesi ve daha çok olaylara odaklanılması ise karakterler arası ilişkileri etkiliyor ve bizlere yüzeysel ilişki dinamikleri sunuyor. Odak noktasının zaman zaman birinden bir diğerine kayması, yaşanan mantıksız ani duygusal değişimler, ikili derin diyalogların eksikliği, bize bu hikâyeyi neden önemsememiz ve izlemeye devam etmemiz gerektiğini sorgulatıyor. Bu da konunun biraz daha derlenip toparlanması gerektiğini gösteriyor.

Filmin yaklaşık ilk yirmi dakikasının yalnızca karakterleri tanıtmak ve Dani ve Christian arasındaki ilişkinin ayrıntılarını aktarmak için kullanılıp asıl hikâyeye henüz giriş yapılmaması kimileri tarafından boşa geçen zaman ve senaryoda harcanan gereksiz sayfa sayısı olarak nitelendiriliyor. İçinde bulunduğu durumu anlamaya çalışan ve filmin sonunda karakter döngüsünü es kaza tamamlayan Dani’nin aktif olmayıp yalnızca etrafında olan bitene reaksiyon göstermesi ise filmin en can sıkıcı tarafı gibi duruyor.

Yine de aile kavramının ve aidiyet duygusunun güzel bir şekilde işlendiği, Ari Aster’ın yazmış olduğu senaryoyu hemen hemen harfiyen ekrana yansıttığı Midsommar izlenmeye değer. Özellikle detaylara takılmak istemeyen ve rahatsız olmayacağını düşünen izleyiciler, Dani’nin içine düştüğü bu garip ve vahşi topluluk yardımıyla kabak tadı veren ilişkisini filmin sonunda nasıl olağandışı bir şekilde bitirdiğini görmeliler.