29.05.2017
Misconduct: Vasat Gerilimler Kuşağı
Son dönemde görücüye çıkan bazı filmler kağıt üstünde sağlam kadrolarıyla seyirciyi memnun edecek gibi görünseler de, beklenen potansiyeli gösteremiyorlar. Bunun en büyük sebeplerinin başında, senaryoların yeterince gözden geçirilmemesi ve büyük isimlerin varlığıyla filmin satılabileceği düşüncesi söylenebilir. İşte tam da bu tip yıldızlı bir kadronun hüküm sürdüğü bir filmle daha karşı karşıyayız: Misconduct. Bakalım kaderi benzerlerine göre nasıl bir yöne sapacak?
Filmin konusunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Ben Cahill (Josh Duhamel) hırslı genç bir avukattır. Karısıyla ilişkisi çok iyi gitmemektir. Ancak yine de çabalamaya devam eder. Eski sevgilisi Emily (Malin Akerman) ile karşılaşmasıyla hayatı farklı bir yöne sapmaya başlar. Çünkü Emily’nin elinde yasaklı bir tedavi yöntemi ile insanların ölümüne sebebiyet veren bir şirketin belgeleri vardır. Mahkeme açıldığı anda entrikalar zinciri ortaya çıkar ve Ben kendini işin içinden çıkılmaz bir girdabın içinde bulur.
Açıkçası doğruları baştan söylemek adına filmin konusunun yazının başında bahsettiğim profildeki filmlere çok benzediğini söyleyebilirim. Nitekim film izlediğinde de, karışık bir senaryo yazmak isteyip, aslında kafası karışan senaristlerin vasat bir iş çıkardıklarını söylenebilir.
Özellikle kurguda fark yaratmak adına yapılan tüm hamleler filmin daha da tahmin edilebilir olmasına yol açıyor. Klişe mizansenlerle dolu sahneler art arda geldikçe, filmle olan bağınız yavaş yavaş koparak umutsuzluğa kapılmanıza neden oluyor. Filmin finalinde yaratılmak istenen şok, ne yazık ki istenen etkiyi vermekte uzak kalıyor. Çünkü film boyunca acı çeken izleyici, filmin sonunda odağını kaybettiğinden dolayı finaldeki kurgu oyunları havada kalıyor. İnandırıcılık anlamında sıkıntılı yapısı, zorlama bir gerilim ittirmesi ile itici olmaktan başka yöne kaymıyor.
Gelelim oyuncu performanslarına filmin ağır topları Anthony Hopkins ve Al Pacino karizmatik görüntüleri dışında kendilerini pek yormuyorlar. Minimum performansla filmi bitirip sıradaki sıradan filmlerinde rol almak üzere yeni filmlerini bekliyorlar. Eskiden iyi oyuncular, iyi filmlerde oynar yapısı, usta oyuncuların yaşlanması ve kötü senaryo seçimleri dolayısıyla sekteye uğruyor. Filmin başrolündeki Josh Duhamel filmin yükünü kaldıramadığı gibi, seviyesini de düşürüyor. Genelde Hollywood’da kadın sinemaseverlerin sevdiği bir oyuncu olmasından kaynaklı olarak başrole yerleştirildiğini tahmin etmek çok zor değil.
Filmin kadın karakterleri ise tutuk oyunculuklarıyla öne çıkamıyorlar. Alice Eve öylesine donuk oynuyor ki, zombi rolü teklif edilse, bu rolde oyuncu sırıtmaz. Malin Akerman ise çok zorlama bir performansla Alice Eve’in aksine kendini göstermeye çalışırken, inandırıcılığını yitiriyor. Filmin belki de en iyi oyuncusu diyebileceğimiz Güney Koreli karizmatik oyuncu Byung-hun Lee, Hollywood filmlerinde vasıfsız yan karakterlerde oynamaya devam ediyor. Bu kadar iyi oyuncunun kendini harap etmesi inanılır gibi değil denilebilir.
Sonuç olarak her biri tek başına yıldız oyuncular olmasına rağmen, film içinde uyum sağlayamayan bir kadro yüzünden film, zaten vasat bir senaryoya sahip olduğundan beklenen sıçramayı yaratamıyor. Bu yüzden de sinematik bir tattansa, video için yapılmış televizyon filmi kıvamında izleyicinin karşısına çıkıyor. Yılın inanılmaz vasat filmlerinden biri olan Misconduct, unutulmaya mahkum bir film olarak nitelendirilebilir.