11.05.2016

Modern Klasikler: Misery

Ünlü yazar Paul Sheldon, bir araba kazasının ardından en büyük hayranı olduğunu söyleyen eski hemşire Annie Wilkes tarafından kurtarılır ve Annie’nin evinde yatalak halde iyileşmeyi beklemek zorunda kalır. Bu bekleyiş Annie’nin psikopat bir fanatik hayran olduğunun ortaya çıkmasıyla bir işkenceye dönüşecektir. Sheldon’ın Misery romanları serisinin son kitabında çok sevdiği karakterini öldürüp popüler seriye son verdiğini öğrenen Wilkes’ten kaçışı pek de kolay olmayacaktır.

Stephen King’in korkudan çok psikolojik gerilimi öne çıkaran romanlarından Misery’nin sinema uyarlaması, o zamana dek Stand By Me, Princess Bride ve When Harry Met Sally gibi sevilen filmlerle tanınan yönetmen Rob Reiner’ın elinden çıkma. Princess Bride ve When Harry Met Sally denince filmi yönetmesi için Reiner’ın seçilmesi şaşırtıcı olabilir ancak Stand By Me’deki kimi gerilimli anları düşününce Rob Reiner’ın Misery’de psikolojik gerilimi başarıyla kurması şaşırtıcı olmayacaktır. Büyük ölçüde tek mekân gerilimi sayabileceğimiz Misery, eleştirmenleri ve sinemaseverleri hemen hemen aynı ölçüde tatmin etmeyi başaran filmlerden. Reiner klostrofobik etkiyi vurgularken minimalist bir tavır takınarak hedefi on ikiden vurmuştur.

Başarısının önemli bir kısmını Kathy Bates’in unutulmaz ve aynı zamanda Akademi ödüllü performansına borçlu olan Misery’de Bates, çok kolay bir karikatüre dönüşebilecek Annie Wilkes karakterinde döktürmekte, en gerilimli anlarla karakterinin bir ruh halinden bir diğer ruh haline geçiş yaptığı noktalarda ölçülü oyunculuğuyla coştukça coşmaktadır. Sevimli, tonton hemşire görüntüsünün altında oldukça tehlikeli bir psikopat gizleyen hemşire Wilkes, One Flew Over the Cuckoo’s Nest’te (Guguk Kuşu) yine Oscarlı Louise Fletcher’ın canlandırdığı bir diğer kötücül hemşire Ratched’i anımsatır ve sadistlik konusunda öncülünü geçer. (Akademinin sadist hemşirelere olan ilgisi başka bir yazının konusu olabilir.)

Kathy Bates’in performansı ne kadar deli doluysa, yazar Paul Sheldon rolündeki James Caan’ın performansı da o kadar minimaldir. Durumu idare etmeye çalışan ve en kötü kâbuslarından birini karşısında gören yazar Sheldon, James Caan’ın The Godfather’la birlikte en iyi ve en bilinen performansları arasında yer almıştır. Filmi aslında yazar Paul Sheldon’ın bakış açısıyla ve onun hissettiği korku ve gerilimle izleriz. Hemşire Wilkes’ı Sheldon’ın gördüğü şekilde görür, Wilkes’ın garip ruh hallerine Sheldon’ın gözüyle tanık oluruz. Bu durum Annie Wilkes’ı daha da korkutucu hale getirir ve gerilim dozunu artırır. Kathy Bates ve James Caan’ın dışında, küçük rolüyle Lauren Bacall’un da filme renk kattığını ekleyelim.

Fanatik bir hayranın sevdiği yazara kitabı kendi istediği şekilde yazdırarak işkence yapması, Stephen King için mutlaka bir romana yansıması gereken bulunmaz bir nimet gibi görünmüş olmalı. Hollywood da fırsatı yine kaçırmamış ve neyse ki iyi çekilmiş bir roman uyarlaması armağan etmiştir bizlere. İlerledikçe iki karakterin düellosuna dönüşen Misery, saplantılı hayranlar denince ilk akla gelen filmlerdendir artık.