31.05.2016
Çizgi Ötesi: Mononoke-hime
Doğa ile İnsanın Mücadele Öyküsü
Bazı yönetmenlerin her yaptıkları iş ayrı güzeldir. Hepsi ayrı bir tat bırakır. Miyazaki de benim için öyle bir yönetmen. Her animesi ayrı güzel, anlamlı, önemli benim için. Çünkü hepsini izlediğimde, hatta tekrar tekrar izlediğimde ayrı bir hissiyat oluşuyor bende. Bu yüzden Ruhların Kaçışı’nı ayrı seviyorum, Rüzgârlı Vadi’yi ayrı. Ama Mononoke-hime, diğer Miyazakilerden biraz daha farklı. Diğer animelerinde görmediğimiz kadar kan, savaş görüyoruz çünkü bunda. Bu kötü bir şey mi? Bilmem, sadece alışık olmadığım bir şey benim.
“Antik çağlardan bütün topraklar yaşlanmış ormanlarla kaplıydı ve bu topraklarda tanrıların ruhları yaşardı. O zamanlar insanlar ve hayvanlar uyum içinde yaşarlardı. Ama zaman geçtikçe ormanların çoğu yok oldu. Geride kalan ormanların muhafızlarıysa muazzam Ormanın Ruhu’na sadık olan dev hayvanlardı. Çünkü o zamanlar ormanlara tanrılar ve şeytanlar hakimdi.”
Bu ifadeler, Mononoke-hime’nin açılış cümleleri. İnsanın doğaya açtığı anlamsız savaşın habercisi bu cümleler. İyi ile kötünün mücadelesi Mononoke-hime.
Kahramanımız Ashitaka, eski ve köklü bir kabilenin son neslindendir. Köyüne doğru yaklaşan bir tehlike vardır. Bu tehlike, “lanetlenmiş bir şeytan” olarak geçen dev bir yabandomuzudur. Ashitaka, köyünü kurtarmak için bu yabandomuzunu öldürmek zorunda kalır. Ancak bu esnada lanet kendisine de bulaşır. Zaman içinde bu lanet, büyüyecek, tüm vücudunu kaplayacak ve onu öldürecektir. Ashitaka, köyünü ve kabilesini terk ederek bu lanetin kaynağını bulmak üzere geyiği Yakul ile bir yolculuğa çıkar. Yabandomuzundan çıkan bir demir parçası belki de sorularına yanıt bulmasını sağlayacaktır. Ashitaka’nın yolculuğu, onu demir çıkarıp silah üreten bir yerleşim yerine, Leydi Eboshi’nin yönettiği bir şehre götürür.
Leydi Eboshi, insanın kötülüğünün, açgözlülüğünün simgesidir. Doğaya, canlılara hiç saygısı yoktur. Ormanın Ruhu’nu, orman tanrılarını yok edip daha fazla demire sahip olma gayesindedir. Bu yüzden de bir savaş hazırlığındadır. Bu savaş, Leydi Eboshi ile ormanın prensesi ve orman tanrıları arasında geçecektir. Ashitaka, “nefretle örtülmemiş gözlerden gerçeği görmek” amacıyla çıktığı yolculukta, böyle bir savaşın ortasında bulacaktır kendisini. İçinde büyük bir sevgi besleyen -hem de her şeye karşı- Ashitaka, yapılacak olan savaşın yine doğaya zarar vereceğini düşünmektedir. Ancak açgözlülüğün, kazanma hırsının karşısında sözlerinin bir faydası yoktur.
Mononoke-hime, insanoğlunun doğaya yaptığı kötülükleri insanın yüzüne vuran bir anime. Bir zamanlar bir parçası olduğu, onu yaşatan, besleyen doğayı, değişen değerleri ile birlikte yok etmekten çekinmeyen bir varlık artık insan. Daha fazlasına sahip olma, daha çok kazanma yeni değerleri insanın ve açgözlülüğünün sınırı maalesef yok. Üstelik kazancına engel olabilecek ne varsa onları da ortadan kaldırmaktan da geri durmuyor. Hâlbuki tek yapması gereken hatırlamak. Doğanın yaşam kaynağı olduğunu, insan ruhunun doğanın bir parçası olduğunu… İşte söyledikleri bunlar Miyazaki’nin. “Doğaya zarar verdikçe kendine zarar veriyorsun ve onu yok ettikçe geleceğini yok ediyorsun” diyor izleyenlere.
Fantastik bir animeden bahsediyorum burada. Ama öyle sevimli canlılar (kodama -ağaç ruhu- gibi) ve öyle güzel sahneler (Ashitaka ormandayken Orman’ın Ruhu’nun orada görünmesi gibi) var ki izlerken yeşilin size hissettirdiğinin tam da bu “aydınlık” olduğunu düşünebiliyorsunuz. Şiddeti bol bir Miyazaki animesi olsa da insana, insan ile ilgili çok yerinde mesajlar veren bir film Mononoke-hime.
Ashitaka, yolculuğunun başında bir keşiş ile karşılaşır, ona lanetlendiğini ve bu lanetin kaynağını bulmaya gittiğini söyler. Keşişin sözleri “Lanetlendiğini söylüyorsun. Ne olmuş? Herkes lanetlendi…” olur. Keşişin bu sözleri, bütün film boyunca zihninizde dönüp duracaktır. Acaba insanoğlu, lanetlendi de mi unuttu neyin parçası olduğunu?