16.02.2017
!f Bağımsız Filmler Festivali: Moonlight
ı. Küçük
“İbne ne demek?”
-Eşcinsellerin kendini kötü hissetmesi için kullanılan bir sözcük.
Yönetmen Barry Jenkins, kısa filmlerinden sonra izleyiciyle son buluşmaya değin fazlaca reklam çalışmasıyla bezenen yeni uzun metrajlı filmi, “Moonlight” ile karşımıza çıktı. Kadınların, siyahların ya da non-heteroseksüel insanların hikâyelerinin göz ardı edildiği, o şekerli geniş pastada isimlerine dahi yer verilmediği ana akım sinemanın cinsiyetçi ve ırkçı belirleyiciliğinde önceden yazılmış o kodlara bir karşı duruş Jenkins’in filmi. Ancak bu öyle yıkılmaz duvarlar olarak canlanmasın gözünüzde. Eski bir Çin atasözü olan “Rüzgar ne kadar sert esse de dağlar önünde diz çökmezmiş” kuvvetinden yoksun, daha doğrusu yoksun bırakılan bir öykü.
Black Queer Cinema’nın sadece ana akım sinemada değil, bağımsız sinemada da temsil olarak henüz yeni sayılabilecek geçmişine baktığımızda, Hollywood sekmentinde kendine yer buluyor olması heyecan verici olsa da Hollywood’un bir öyküyü kendi şeması içinde ahlak eşiğinde ele alması bir fincan tuza ihtiyacı olan bize, komşunun verdiği yarım fincan tuz gibi: Tam değil, yarım iyilik. Ya da bununla idare edin!
Öyküsünü üç ana bölüm içinde sunuyor Moonlight. Bunlardan ilki “Küçük”. Bölüm, yaşayan ve hep var olan taraf, çocukluk, öteki olma hali ve korunaklı alanlar gibi bireyin toplumsal yaşantı içindeki varoluşuna ilişkin bir diyalog üzerinden şekilleniyor. Bölümün ve genel olarak filmin mavinin tonlarına odaklanan sinematografisi ise bu bölüm içinde ilk çanak. Filmin müdahale edilerek oluşturulan ahlaki tarafı dışında öykü minvalinde kendine yol tuttuğu ahlak çatışması, toplumsal ilişkilerin rasyonel zeminine ve birey olarak seçmek zorunda kalınan yüzeye göz kırpıyor.
Dünya dönüyor. Biz hep vardık ve var olacağız. Bireyselleşme metadolojisini çantandan çıkarma ve her kim ya da ne olursan ol “altın tacı” gözünün göreceği bir alana koy. Çünkü, sen değerlisin. Bunu hatırla. “Yumuşak olmadığını göstermen gerekiyor Chiron”. Bu senin, sana çizdikleri portreden memnuniyetsizliğini dile getirmen için bir adım. Zaten yumuşaksan bunları kabul ediyorsundur. Zaten kabul de etmelisin. Koca bir denizdesin Chiron. Hadi yüz ama yüzebileceğin sonsuz bir derinlik var. Öyle ya nereye? Sırtın suyun üstündeyken durabilmen, kulaç atabilmen için diğer kolunda birilerini bulacağını bil. Ama çok hayal kurma, sayıları niceliksel olarak oldukça az bu birilerinin. Öyle ya Chiron, sen hiç bir köpek şiddete uğradığında, kalkıp kendini savunmasını bekledin mi?
ıı. Chiron
Hadi kucakla kumları, avuç avuç
Anne ve annelik kurumunun zorunlu bir getirisi olan aidiyet ve özdeşlik kurma kavramları ile geçişlerini kuruyor Moonlight. Üç döneme ayrılan bölümler arasında anne ile birlikte ana karakter Chiron’un ev ile kurduğu kabuktan sıyrılışa tanık oluyoruz. Bir yılanın kabuğunu dönemsel olarak geride bıraktığı gibi karakterde varoluşu itibariyle nerede durduğu sorunsalını “zorunlu” bir aidiyet kurduğu tek mekan ev ile yaşar.
İkinci bölüme geçen filmde bölüm karakterin adı ile sunulur. Chiron’un Chiron olduğu zamanlardır. Kendi kabuğunda ya da kuytu bir köşede başına geleceklerin ertelenmesi adına zaman döngüsü içinde fantastik bir zıplama olmasını bekler ama malum gündemle her daim karşı karşıyadır Chiron. Çözümsüz ve sustukça hep bağıran bir güruhun karşısında karakter o çözümü şiddete karşı şiddet düzeniyle bulur.
Chiron, Chiron olduğundan beri ilk defa uzanır kumlara. Hazzın kucak açtığı bedenin bedeni olma haliyle baş başa kalır. Ne var ki heteroseksüel bir kadın-erkek ilişkilenmesinde alınan hazzın aynalaştırıldığı yüz ifadelerinin, bedenin ve duyuların onda birine vakıf olmayız. Zira, eşcinsel iki erkeğin haz dolu hallerini resmetmek çok klişe haliyle erkek olma haline bir başkaldırıyken, bir yandan da ahlaki olarak baskılanmış bir düşüncenin masadaki rahatsız edici halidir. Oysa heteroseksüel motifle çizilen bir erkek ile kadının yaşadığı birliktelikte sadece eril olana ait gerçeklikle göz göze bırakılmamız, aynı masada hangi sandalyeye otururdu?
ııı. Black
“Ben senden başka kimseye dokunmadım”
Yani? Mutlu olunmalı mı böyle bir bilgi karşısında? Birine ait hissetmek ya da birinin sahibi olmak. Onun üzerinde bir rejim kurmak ya da bunu bir tür sevgiymiş gibi sunmak. Chiron, filmsel bağlamda çözülme olarak konumlanan son bölümde, toplumun karşısında beliren karakteri artık büsbütün bir kenara bırakır ve ideal, arzu nesnesi bir erkeğe dönüşür. Sekansların olgunlaşmış Chiron’un kasları arasında safariye çıktığı filmde, Chiron geçmişte hatırladıklarıyla görüşerek bu bölümün yüzleşme ve noktalama kısmına doğru yol alır. Sert üsluplu bu yeni Chiron için daha sert olan şey, o rüyalarda gezerken kapıda patlayan sistemin içinde eriyen halidir.