02.03.2018

Mudbound: Ortak Acılar, Klişe Sonlar

2011 yılında queer bir sinema örneği olarak çektiği ilk filmi Pariah ile büyük beğeni toplayan Dee Rees, ikinci uzun metrajı Mudbound ile 90. Akademi Ödülleri’nde dört dalda aday olarak adını daha geniş bir çevreye duyurdu. Açılışını Sundace Film Festivali’nde yapan Mudbound, vizyona girerek izleyicisiyle buluşuyor. Mudbound, 2008 yılında yayımlanan Hillary Jordan’ın aynı adlı eserinden uyarlama aynı zamanda.

Savaşın Rengi Yok

2. Dünya Savaşı başlangıç yılları… Henry, eşi Laura’ya Mississippi’de bir çiftlik aldığını söyler ve aile; şehir hayatını bırakarak, kendileri için yeni bir hayatın kapıları açar. Bu hayat, onlar için hiç kolay geçmeyecektir. Aynı çiftlikte kendileri için çalışan Jackson ailesi de bulunmaktadır. Kağıt üzerinde köleliğin bitmesine rağmen Jackson ailesi, Henry için çalışmaya devam etmektedir. Sahip- köle ilişkisi, patron- işçi ilişkine dönüşmüştür. Ancak, bu iki ailenin ortak bir noktası vardır. İki aileden Henry kardeşi Jamie’i, Jackson ailesi ise büyük oğulları Ronsel’i cepheye göndermiştir. Bu farklı ten rengine sahip iki kişi, farklı cephelerde aynı ülke için savaşır. Savaşın bitmesi ile birlikte ikili çiftliğe döner.

Mudbound, bu ikilinin savaş sonrası yaşadığı psikolojik bozuklukları, aralarında gelişen dostluğu yansıtırken; ırkçılığın biçim değiştirerek devam ettiğini gözler önüne seriyor.

Güçlü Konu, Zayıf Film

Kieslowski şöyle der: ”İnsanlığın ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak gibi kavramlar değil, acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır.”

Mudbound, güçlü konusunu perdeye aktarmada anlatım biçimi nedeniyle sorunlar yaşıyor. Başarılı görüntü yönetmenliği filmin en olumlu yanı. Birçok farklı karakterin hikaye anlatıcılığı yapması, filmin süresinin uzunluğu göz önüne alındığında önemli bütün dramatik çatışmaların filmin 20-25 dakikalık son bölümünde verilmeye çalışılması, ki son bölüme kadar bu yapıların yeterince derin biçimde işlenilmemiş olması, filmin konusunun yüzeysel aktarılmasına neden oluyor. Kurulan didaktik yapı ve söylenilmek istenen meselelerin çokluğu, filmin acelece bitirilmesine araç oluyor.

Irkçılık günümüzde tüm çıplaklığı ile devam etmekte. 1940’lara oranla kazanılmış haklar olabilir ya da siyahi başkan bile çıkarabilirsiniz; fakat hayatın içine karıştığınızda, özellikle Amerikanın güneyine gittiğinizde ‘beyaz’ Amerikalıların siyahilere nasıl baktığını, yaklaştığını görebilirsiniz ve ellerine fırsat geçse, köleliği hemen geri getirmede bir sakınca görmediklerini anlarsınız. Soru şu; yıl 2018, biz bu filmi neden izlemeliyiz, izlerken nasıl bir hisse kapılmalıyız? Hollywood’un  son yıllarda uyguladığı makyaj çalışmalarına, siyahi topluluğun kendi içinden bir sanatçının bu tip bir yapımla destekler gibi görünmesi, ne yazıkki bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı.