03.11.2019
Müzikal Film Arayanlara 10 Öneri
Ne komediler ne romantik filmler ne de bol aksiyonlu sahneler… Bence insana izledikçe mutluluk veren, içini kıpır kıpır eden, hayat dolu tek tür müzikal filmler! Karakterleri geliştirmek ve senaryoyu ilerletmek için genellikle yaklaşık sekiz şarkının filmin içine kimi zaman danslarla yedirildiği, duyguyu en yoğun şekilde izleyicisine aktaran bu tür, 1920’lerin sonunda itibaren kapımızı çalmaya başlasa da diğerleri kadar günümüz izleyicisine pek dokunamıyor.
Bir iki tanesi dışında yediden yetmişe herkesin bildiği, çok popüler olanları bir kenara koyup, benim de severek tekrar tekrar izlediğim ve her seferinde yüzümü gülümseten, çoğunu tarihin tozlu ekranlarından çıkarttığım on müzikal filmi aşağıya bırakıyorum.
The Wizard of Oz (1939)
Oz Büyücüsü’nü, meşhur sarı taş yolu, kırmızı ayakkabıları, yeşil cadıyı, kalbi olmayan teneke adamı, cesaretsiz aslanı ve beyni olmayan korkuluğu bilmeyen yoktur. 1910 yılında çevrilen aynı isimli sessiz filmi saymazsak, günümüzde bilindiği haliyle, her yerde ve her şekilde uyarlaması yapılan hikâyenin temelleri yaklaşık seksen sene önce atılmış. Şu anda ana kadrodan kimsenin yaşamıyor olmasına rağmen hala güncelliğini ve izlenebilirliğini koruyan filme hiç izlememiş olan varsa bir göz atsın derim.
Dorothy: “Eğer beynin yoksa nasıl bu kadar çok konuşabiliyorsun?”
Korkuluk: “Bilmem. Ama bazen insanlar beyinleri olmasa da ne çok konuşurlar değil mi?”
West Side Story (1961)
Sonu hiç beklenmeyen bir şekilde biten, aşkın filmi, Türkçe adıyla Batı Yakası Hikayesi, New York’ta birbirine düşman iki çetenin bulundukları bölge üzerindeki hakimiyet savaşını anlatıyor. Olaylar, bir çete üyesinin, düşmanının kız kardeşine âşık olmasıyla işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Natalie Wood ve Richard Beymer’in ekran önü birliktelikleri görülmeye değer.
Maria: “Hepiniz! Onu öldürdünüz! Kurşunla ya da silahla değil, nefretle! Şimdi ben de birini öldürebilirim, çünkü artık benim içimde de büyüyen bir nefret var!”
My Fair Lady (1964)
George Bernard Shaw’ın 1913 yılında yazdığı oyunun uyarlaması olan müzikal film, fakir bir çiçekçi kız kız olan Eliza’nın, bir gün çiçek satmaya çalıştığı kibirli dil bilimci Profesör Henry’nin, yanında bulunan arkadaşına, herkesten, güçlü bir aksanı olan Eliza’dan bile diksiyon dersiyle ‘düzgün’ biri yaratabileceğini söylediğini duymasıyla başlar. Ertesi günü soluğu profesörün evinde alan Eliza, o zamandan sonra artık yalnızca diksiyonunu düzeltmeyecek, aynı zamanda herkesin gönlünü de fethedecektir.
Eliza: “Bir leydi ile bir çiçekçi kızın arasındaki fark, kendisinin nasıl davrandığı değil, insanların ona nasıl muamele ettiğidir.”