10.01.2017

Nokta – 54

The Girl On The Train (2016)

Yönetmen Tate Taylor, bir önceki işi olan Get On Up (2014)’ta James Brown’ın hayatını anlatmaya çalışmış ancak düşük bütçeli, kalitesiz bir televizyon filmi havası yakalayabilmişti. Bu sebepten ötürü, kısıtlı yeteneğiyle modern bir film-noir çekme şansını elinin tersiyle iteceğini de tahmin etmeliydik.

İlk filmi Music and Lyrics (2007)’ten bu yana daha büyük roller alacağını tahmin ettiğim Haley Bennett’in başrolünde oynadığı bir filmi rahatlıkla sürükleyebileceğini görmek bu sarsak eserin en olumlu tarafı.

Deepwater Horizon (2016)

 Nisan 2010 yılında çok ciddi bir çevre felaketine sebep olan Deepwater Horizon’da yaşanan olayları anlatmak için yola çıkan filmde, bugüne kadar vasat aksiyon-komedi filmleri ile evinin geçimini sağlayan Peter Berg, çıtayı yükseltmek için çok çaba göstermiş.

Ancak öyküyü yapılandırırken verdiği tüm emekler, kendisini aksiyona kaptırdıktan sonra filmin ruhsuzlaşmasıyla çöpe gitmiş. Bir saattir bize sevdirmeye çalışılan karakterlerin hiç de umurumuzda olmaması bizim kalpsizliğimizi değil iş başındakilerin yetersizliğini gösteriyor.

Trolls (2016)

Trolls, bir müzikal animasyon olma iddiasıyla yola çıkmış tembel bir film. Vaziyete uygun, ilk akla gelen eski hit şarkıları seçip geviş getirilen masallar (Bkz. Cindirella) ile başka çizgi filmleri (Bkz. Şirinler) geri dönüşüm kutusundan çıkartmış olmak güzel bir iş çıkardığınız anlamına gelmiyor.

Zooey Deschanel’in yorumuyla dinlediğimiz bir Lionel Richie klasiği olan “Hello” filmin belki de tek kayda değer anını oluşturuyor.

Çocuğunuz varsa izleyebilirsiniz. Yoksa da dert etmeyin, hayatta her şey kısmet işi.