28.02.2017
Nokta – 61
John Wick (2014)
John Wick’in ikinci bölümü vizyona girmeden evvel ilk filmi yeniden izlediğimde, karşımda hatırladığımdan daha iyi bir film buldum. Durum tam tersi gibi gözükse de John Wick, esasında ilk silahın 30. dakikadan sonra patladığı, baş karakterini tanıtmaya zaman ayıran, klişe sayılabilecek öyküsünü güzel dönemeçlerden geçirerek bize farklı bir evrenin kapılarını açmayı başaran bir iş.
John Wick, cenazede konuştuğu arkadaşı yanından ayrılır ayrılmaz yağmura (yalnızlık ve hüzün) karşı tek korunağı olan şemsiyesinin küçülmesi gibi detaylarla zenginleşiyor. Gözünü kırpmadan katliam yapabilen birinin ölüme mahkum edilmiş bir köpeği kurtaracak kadar merhametli bir adama dönüşmesi ile de karakter gelişimini tamamlıyor.
Son yılların en keyifli filmlerinden biri.
John Wick Chapter 2 (2017)
Şaşırtıcı bir biçimde ilk filmin formülü değişmiş ve Bond formülü devreye girmiş. 30.dakikadan sonra patlayan silahların yerini, jenerik öncesi bir aksiyon sahnesi almış.
Wick de tıpkı Bond gibi ülke değiştirip gittiği yerde yeni maceralara giriyor. Bunu yapmak için de yeni giysi ve silahlar ediniyor. Bu değişimin çok da hoşuma gittiğini söyleyemem ancak Empire Strikes Back’i hatırlatan finali ve tüm bunları kendine has stiliyle harmanlaması ilk filmin altına kalmayan bir seyir zevki sağlıyor.
Fifty Shades Darker (2017)
Fifty Shades Darker gösterime girmeden evvel tabi ki Fifty Shades of Grey’i (2015) izlemedim.
Bana işkence edilmesini sevseydim Christian’ın sevgilisi olurdum. Nasıl başardıklarını bilmiyorum ama ilk filmden daha kötü bir “şey” bu. Uzun metrajlı ve cinsellikle harmanlanmış bir pembe dizinin bu kadar büyük başarı elde etmesi insanı derinden yaralıyor.
Sevgilisinin üzerine Ayvalık’tan getirttiği zeytinyağını döken ve evinde kulplu beygir bulunduran bir adamı izlemek ilginç olabilir diyen herkesi bu filmi izlemeye davet ediyorum.