17.04.2018

Nokta – 93

Dovlatov (2018)

Aleksey German ünlü yazar Dovlatov’un hayatından altı günü perdeye taşıdığı filmde, 8 ½ (1963) Fellini tarafından değil de Antonioni tarafından çekilseydi ne olurdu sorusunun cevabı aranmış gibi. German ismi geçen kişiler kadar yetenekli olmadığı için sonuç pek de tatminkar değil. Sovyetler Birliği’nde baskıcı ve gri bir dünya yaratma konusunda başarılı bir görüntü çalışması var. İşin temeline baktığınızda da güzel bir hayat dersi ile karşılaşıyorsunuz ancak gerçeklerin çarpıtıldığını, kimi zaman da abartıldığını ve filmin genel olarak sıkıcı olduğunu da not düşmek gerek.

Negar (2017)

Filmin kötü olduğu ilk beş dakikada anlaşılıyor ancak kötü işlenmiş iyi bir fikir olabilir umudu ile uzun süre izledim. Bir film festivalinde izlediğim en kötü film olabilir. Hatta yanlış anımsamıyorsam ilk kez film bitmeden salondan çıkmış olabilirim. Benimle beraber iki sinema yazarı da çıktı. Gerisini siz hesap edin. Hangi kriterleri karşılayıp da seçkiye alındığını merak ediyorum.

Isle of Dogs (2018)

Wes Anderson’ın son dönemlerindeki bazı işlerini beğenmemiştim. Çekinerek gittiğim Isle of Dogs ise mükemmel bir film. Kendisinden veya mizahından sıkılmış olsanız bile farklı bir anlatı mecrası ve ona çok yaramış. Özellikle köpekleri seviyorsanız bu filme âşık olacaksınız.

You Were Never Really Here (2017)

Lynne Ramsay, We Need to Talk About Kevin (2011) sonrası uzun süren sessizliğini yeni bir başyapıt ile bozdu. Filmin ses dizaynı inanılmaz ince bir işçilik ile kotarılmış. Sıradan bir intikam – tetikçi öyküsünden çok farklı bir arketip yaratarak sıyrılıyor. Hem kurgusu hem de senaryosu ise ders niteliğinde. Geçtiğimiz yılın en iyi filmlerinden birini kaçırmayın.