04.07.2018

Nokta – 97

50 Shades Freed (2018)

Anastasia, dünya zengini Christian Grey’le evlenmiş ve balayına çıkacaklar. Limuzin ile havaalanı pistine giriş yapıyorlar. Araç, önünde kırmızı halı serili olan özel bir jetin kapısında duruyor ve Anastasia kocasına dönüp şunu soruyor: “Aaa senin mi?”

Filmin sonunda ise üç filmdir merakla beklediğimiz gizem aydınlanıyor: Tüm filmlerin isminde geçen meşhur “50” ibaresi senaristin IQ’suymuş.

Jurassic World: Fallen Kingdom (2018)

İlk Jurassic World’ün yaptığı en büyük hata, sıkça Jurassic Park (1993)’a atıfta bulunarak nostalji kartını fazla oynamasıydı. En iyi yaptığı iş ise Blue’yu, bir köpek gibi sadakat gösteren duygusal bir “karakter”e dönüştürmesiydi.

Serinin ikinci filmi Fallen Kingdom’da da bu hatasını tekrar etmiş. En iyi yaptığı işi ise görece kaotik yapısının da etkisi ile bu kez seyirciye yeterince geçiremiyor.

Filmin ilk yarısı, -finalindeki serinin en duygusal anını saymazsak- gece 02.00 sularında televizyonda gösterilen “Adada Felaket” adlı bir B filmi.

İkinci yarıda ise bu tarz bir blockbuster’da görmeye alışık olmadığımız bir ton değişikliği oluyor ve film bir anda klasik korku filmleri döneminden esintiler sunuyor. Frankenstein’ın canavarından Drakula’ya uzanan referansları sayesinde klasik korku filmleri dönemine gotik bir yolculuk yapıyoruz.

Bunun şeklen cesur bir hamle olduğu aşikâr ancak senaryo, bu hamlenin takdire şayan olmasının önünde engel teşkil ediyor.

Sicario: Day of the Soldado (2018)

Sicario (2015), Hell or High Water (2016) ve Wind River (2017) filmlerinden sonra gönül rahatlığıyla Taylor Sheridan’ın sinema dünyasına büyük bir armağan olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kez perdede Roger Deakins ve Villeneuve imzası yok ancak Stefano Sollima, ilk filme kıyasla daha komplike bir olay örgüsü içeren senaryoyu işlerken kamerasını şiddetin çekiciliğine kaptırmıyor. Bu sayede de seyirciyi kötü ve daha kötünün ortasında çapraz ateşe maruz bırakmayı başarıyor.

Yılın en incelikli işlerinden biri.