25.08.2018

Nokta – 99

L’amant Double (2017)

Ozon 2016 yılında çektiği Frantz’ın ardından yine kimlik meselesine eğiliyor. Ancak kendisi ne bir De Palma ne de Cronenberg. Çok güzel resmedilmiş ancak öykündüğü filmlerden eksik ve türü konusunda karar verememiş gibi ortada kalmış. Yankı uyandıracak tek tarafı Marine’in ta kendisi.

Mission Impossible: Fallout (2018)

Bir önceki yazıda Görevimiz Tehlike özel bölümü yapmış ve Rouge Nation için “On dokuz yıldır örülen ‘Yeni formül’ tamamen oturmuş ve yola çıkmaya hazır durumda. Bu yüzden Fallout’un Rouge Nation’ı da aşacağını umuyorum.” demiştim. Aksiyon yönetmek bambaşka bir meziyet ve Christopher McQuarrie’da bu fazlasıyla var. Sadece bir yönetmen olarak değil senaryoyu yapılandırma konusunda da çok yetenekli biri. Sinema tarihinin en iyi aksiyon filmlerinden birini halen imkanı olanların perdede izlemelerini tavsiye ederim.

The Outsider (2018)

Blade Runner evreni kurgulanırken Tokyo’dan esinlenilmiştir. Bu film ise ikinci dünya savaşı sonrasında geçmesine rağmen Blade Runner evreninde geçiyormuş gibi karanlık ve soğuk bir havası var. Bu başarılı sinematografiye rağmen eserin geri kalanı tatminkar olmaktan oldukça uzak, klişeler ile dolu bir Netflix filmi olmuş. Bunun yerine Takeshi Kitano’nun kompleks hikayeleri ile göz dolduran Outrage üçlemesini tercih edebilirsiniz.

Charlie Wilson’s War (2007)

P. Seymour Hoffman’ı izlemek, Sorkin’in diyaloglarına şahit olmak büyük keyif ve Mike Nichols da temiz bir iş çıkarmış. Ancak toplama bakıldığında hikayenin yapısındaki basitliklerden, manipülasyon ve propagandadan gözümü almakta çok zorlandım. Büyük resim zayıf kalsa da yıllardır anlatıldığı kadar zevksiz değil. Güzel bir yalan, hepsi bu.