29.05.2017

İstanbul Film Festivali: Paris 05:59

Sabahlar Olmasın

İstanbul Film Festivali’nin gece kuşları için ayrılan bir bölümü var: Geceyarısı Çılgınlığı… Genelde bu bölümde korku ve gerilim türünden sinema örnekleri ya da ele avuca sığmayan aksiyon filmleri yer alırdı. Festival bu sene ilginç bir kararla Paris 5:59 filmi gösterim çizelgesinde yerini aldı. Peki bu filmin geceyarısı çılgınlığına dahil olmasının nedeni neydi?

Filmin kısaca konusunu özetleyelim. Theo (Geoffrey Couet) ve Hugo (François Nambot), Paris’te gaylere özel bir seks kulübünde tanışırlar. Aralarındaki çekimi fark eden ikili beraberce dışarı çıkarlar. Ancak aralarından birinin Hiv tedavisi gördüğünün anlaşılmasından sonra hastanede tahlil yaptırmaya giderler. Bu süreçte Paris sokaklarını arşınlarken, birbirlerini tanımaya çalışırlar.

Geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nden LBGT filmlerine verilen Teddy Seyirci ödülüyle dönen Paris 5:59, fragmanlarındaki cüretkarlığa rağmen, çok da sansasyon yaratmayacak bir ilişki filmi olarak adlandırılabilir. Filmin başındaki 17 dakikalık gay grup seks sahnesini filmden çıkarttığımızda, geriye birbirini tanımaya çalışan iki insanın hikayesine rastlıyoruz. İlk sahneyi filmden çıkarttığımızda pekala “Dünya Sinemalarından” kuşağı dahil edilebilecek film, bu haliyle “Mayınlı Bölge”ye daha çok yakışan bir film olarak dikkat çekiyor.

Geceyarısı Çılgınlığı’nın konseptine aykırı bir seçim olarak nitelendirilebilecek film yerine “Hardcore Henry” isimli çılgın film dahil edilebilirdi.

Filmimize geri döndüğümüzde filmin belki de en dikkat çeken yönünün filmin iki başrol oyuncusunun birbirine inanılmaz tamamlayan kimyaları denilebilir. Karakterlerin Paris’in boş sokaklarındaki gezileri boyunca her türlü konudan bahsederek, aslında Paris’te gay olmanın nasıl bir his olduğunu da gözler önüne seren ve yer yer toplumsal eleştiriler yapan bir olması açısından önemli bir örnek denilebilir.

Hatta bir filme benzetmemiz gerekirse; “Before Sunrise” filminin gece yarısından sonra başrole iki erkeğin yerleştirilmiş hali diyebiliriz. Hayat ile çatışmaları, sorunları ve tutkularına dair paylaşımların samimi bir şekilde izleyiciye sunulduğu film, belli saat aralıklarında geçmesinden dolayı Paris 5:59 adını alıyor.

Sabah olmadan aralarındaki etkileşimi ve ilişkilerinin geleceğini belirlemeye çalışan iki insanın yer yer duygusallaşan hikayesi, bir bakıma da Paris filmi denilebilir. Çünkü karakterlerin her uğradıkları mekanın, yaşanan hayata dair farklı duyguları harekete geçirdiği tartışmasızca söylenebilir. Bu açıdan mekanın filme katkısının çok fazla olduğu ve filmin atmosferine ruhuyla temas ettiği akıllarda kalıcı olacaktır.

Sonuç olarak mayınlı ilk on yedi dakikasını bir kenara bırakırsak, samimi bir ilişki filmi olarak nitelendirilebilir. Filmin geceyarısı çılgınlığı olmadığı apaçık ortada gibi gözüküyor. Bu yüzden de Paris 5:59’un sadece geceyarısı kuşağına hapsedilmesi, bu filmin meraklıları için çifte standart anlamına geliyor. Filmleri seçen kesimin filmleri buna göre değerlendirmesi yerinde olacaktır.