26.01.2020
Private Life: Çocuk İçin 40’ı Beklemeyin
Tamara Jenkins’in başarıyla yazıp yönettiği, Paul Giamatti ve Kathryn Hahn’ın ise müthiş performanslarıyla göz doldurdukları Private Life, Richard ve Rachel adında kırklı yaşlarındaki bir çiftin ebeveyn olma çabasını konu alıyor. Jenkins’in uzun bir aradan sonra yönettiği ilk film olan Private Life, doğurganlık ve çocuk sahibi olma konularının acı gerçeklerini ekrana yansıtıyor. Film en absürt yerlerinde bile komedi unsurunu elden bırakmadan, bize trajikomik bir iki saat vadediyor.
Tamara Jenkins’in üreme tedavisi gördüğü sıralarda yazdığı hikâye, son derece gerçekçi ve aynı yollardan geçmiş kişiler tarafından kolayca fark edilebilen detaylarla bezeli. Aile, evlilik, ilişkiler, yaş alma, üreme gibi temaları işleyen Private Life, çocuk sahibi olmayı neredeyse takıntı haline getiren ve istediklerini elde edene kadar her yolu denemeyi göze alan, bu uğurda evliliklerindeki sorunları ihmal eden ve profesyonel hayatlarına odaklanamayan bir çifti karşımıza çıkarıyor. Uzun süredir hamile kalmaya çalışan, gerek tedavilere harcadıkları para ve zaman gerekse her seferinde belki de hiç gerçekleşmeyecek bir hayale bağladıkları umutları olsun, fiziksel ve duygusal açıdan yıpranan Richard ve Rachel, bizlere hatasız ve inandırıcı bir çift portresi çizmeyi başarıyor. Biz de onlarla beraber çıktığımız yolda doğal olması gereken hamilelik sürecinin çeşitli tedavi yöntemleriyle nasıl yapay ve sancılı bir hal aldığını daha filmin ilk başından açıkça görüyoruz.
Bebek Hasreti Evliliği Tehlikeye Atıyor
Olaylar Richard’ın yengesinin ilk eşinden olan kızı Sadie’in çiftin evine taşınmasıyla bambaşka bir hal alıyor. O sıralarda bir yumurta donörü yardımıyla hamile kalma ihtimallerinin hızla artacağı haberini alan çift, Sadie’ye donör olmasını teklif ediyor. Annesi ve babası gibi gördüğü Richard ve Rachel’ı kırmak istemeyen Sadie de onların mutluluğuna ortak olmak için teklifi kabul ediyor. Tabii ki bu durum çiftin aradıkları cevapları almalarına yardımcı olmuyor ve kendimizi bu sefer üç kişi etrafında dönen bir dönme dolabın içinde buluyoruz. Film boyunca çıktıkları bu uzun ve sancılı süreçte Richard ve Rachel’a eşlik ediyor, kâh gülüyor kâh üzülüyoruz. Her sahnenin hikâyeye katkısı olduğu gibi, diyaloglar da bizi adeta bu çiftin evine davet ediyor, onların dertlerine ortak ediyor.
Çift çocuk hasretini gidermeye çalışırken bir yandan da evlilikleri sınanıyor. Yalnızca ebeveyn olmakla ilgili yaşadıkları sorunları değil, toplum nezdinde ne kadar kadın ya da ne kadar erkek oldukları, kariyer sahibi olmak için harcadıkları zaman ve geçmişte yaptıkları hataların sonucunda geldikleri noktadan duydukları rahatsızlıkları da yavaş yavaş tartışma konusuna dönüşüyor. Evlilikten beklentilerini ve birbirlerine duydukları güven ve hissettikleri sevgiyi masaya yatıran çift, film sonunda hâlâ çocuk sahibi olma hayallerine tutunsa da önemli olanın aynı yolda beraber yürümek olduğunu fark ediyor. Hatta bu ikili aralarındaki bağı daha da güçlendirmiş bir şekilde yoluna devam ediyor. Çünkü hayat karmakarışık, beklenmedik ve hoyrat. Hiçbir şey kolay bir biçimde önümüze sunulmuyor. Fedakârlık, çaba ve sabır gerekiyor. Richard ve Rachel’ın yaşadıkları da bize tam olarak bunu gösteriyor.
Spektrumun Darlığı İzleyiciyi Boğuyor
Private Life genel hatlarıyla olmuş hissi verse de belki de Jenkins’in karakterlerin neredeyse obsesyona dönüşen çocuk isteğini bağıra bağıra vurgulamak istemesinden dolayı, konu ne yazık ki belirlenen çizginin dışına çıkmıyor. Bizi iki saat boyunca üreme, cinsel ilişkiler, orta yaş krizi ve aile dramının içine hapsediyor, nefes almamıza olanak tanımıyor. Daha fazla yan karakter ve olay örgüsü ekleyerek bu sorunu çözebilir, işlenen temaları genişletebilir, hedef kitlesini büyütebilir, biz de aynı çerçevenin farklı köşelerine odaklanabilirdik.
Trajikomik bir sahneyle başlayan ve bizi anında Richard ve Rachel’ın agresif aktifliğiyle saran film ne yazık ki tatmin etmeyen bir sonla veda ediyor. Yaşanan bunca şeyden sonra karakterler amaçlarına ulaşamamış ve biz onca şeyi boşuna izlemişiz gibi bir hisle bitiyor.
Film tabii ki herkese göre değil. Filmde edilen küfürler ve cinselliğin açıkça konuşulması kimilerini rahatsız ediyor. “Hayatta çocuk sahibi olmak dışında da güzellikler var” diyen ve nüfus fazlalığından yakınan bir kitle de filmi eleştiri oklarının hedefi yapıyor. Film, özellikle gençlere hitap etmiyor. Yine de ulaşabildiği izleyiciye Richard ve Rachel gibi olan çiftlerin bu süreçte yaşadıkları hem maddi hem manevi zorlukları anlatmak istemesiyle takdir topluyor. Bir yandan da çocuk sahibi olmaya çalışan, bu uğurda kendinden ve ilişkisinden ödün vermek zorunda kalan çiftlere destek çıkıyor: “Yalnız değilsiniz.”