29.05.2017
Reconstruction: Bir Hayalin Cazibesi
“Hikâyemiz böyle başlıyor ama başlangıcı bu değil.”
Yönetmen Christoffer Boe bu cümleyle açıyor filmi. Hatta daha da öncesinde bir illüzyon gösterisiyle. Gösterinin gerçekdışı, bir kurmaca olmasına rağmen büyüsüne kapılırız. Boe, hayatımıza giren her yeniliğin bir illüzyon olduğunu savunup filmde bu yeniliği de aşkla sunuyor. Reconstruction; aşkın getirdiği illüzyondan yola çıkıp yönetmen-seyirci daha da temelinde yazar-okur çatışmasını konu alıyor. “O kadar da karışık değil. Dört kişi var. Aimee ile ben…” girişinden de anlayacağımız üzere filmi, hikâyeyi kendisini de olaya dâhil eden bir yaratıcı tarafından dinliyoruz (August). Seyirci film boyunca hayalindeki kadının peşinden giden Alex karakteriyle empati kurar, yazar ise hayalin gerçekleşmemesi için yaptığı müdahalelerle bu çatışmayı oluşturur.
“Bütün hayat hikâyemi düşündüm ve birbirlerine nasıl rastlayacaklarını biliyorum.”
August, otel odasında Aimee’ye söylediği bu cümleyle tüm hikâyenin kendi kafasındaki bir kurgunun ürünü olduğunu gösterir. Devamında Aimee otelden çıkar ve metroya gider. Alex ile Aimee ilk kez metro istasyonunda göz göze gelir ve artık Aimee de yazarın bi’ fantezisidir. Hayatımıza giren yeniliğin oluşturduğu o büyü geçmişi git gide siler ve Alex, metroda Aimee’yi gördükten sonra sevgilisi Simone’den uzaklaşmaya başlar. Çünkü her son bir başlangıcı işaret ettiği gibi her başlangıç da bir sonu doğurur. Aimee ve Simone karakterlerini filmde aynı kişinin oynaması da aslında Aimee’ye duyulan hayranlığın fiziksel ya da kişiliğinden çok “yeni” olmasından dolayı olduğunu açıkça belirtir.
“Her seçiş bir vazgeçiştir.”
Alex, Aimee’nin büyüsüne kapıldıkça eski hayatından soyutlanır. Ev sahibi, Simone, en yakın arkadaşı hatta babası. Eski hayatına dair hiç kimse onu tanımaz ve o hayata ait hiçbir nesneye sahip değildir artık. Alex’in Aimee’ye git gide bağlanmasının sebebi de bu soyutlanış ve yalnız kalma hissidir. Bu durumda Alex bir seçim yapmak zorundadır; ya hayalinin peşinden gidecek ya da eski yaşamına geri dönecektir. Çünkü seçim yapmadıkça iki hikâyede de unutulur. Boe, Alex’in seçim yapmadığı sürelerde Aimee ve Simone tarafından tanınmamasıyla bu durumu çok güzel yansıtmıştır.
“Bu bir kurgu, ancak yine de acıtır.”
Filmin başlarında geçen bu cümlenin artık bi’ anlamı yoktur, çünkü bir süre sonra neyin gerçek neyin kurgu olduğunu seyirci de anlayamaz. Aimee’ye seçen Alex, geçmişiyle ilgili son bağı barda Simone’yi görerek gerçekleştirir. Devamında Aimee’yle buluşur, aynı anda yazarın (August) müdahaleleri de artar çünkü bu buluşmanın gerçekleşmesine katlanamaz ve film zirvesine ulaşır. Bu tercihindeki kararlılığını yazara göre Alex’in arkasına dönüp dönmemesi belirleyecektir, aynı Orpheus-Eurydice hikâyesindeki gibi. Alex döner ve Aimee kaybolur. Alex seçimini yapmıştır. Ardından son bi’ umutla birlikte oldukları otele gider fakat Aimee tarafından tanınmaz, çünkü yaptığı seçimin sonucundaki senaryoda Aimee yoktur.
“- Ne oldu orda?
– Gencin biri işte…
– Seni tanıdığını mı sanmış?
– Hayır, beni sevdiğini sanmış…”
Reconstruction, hazmetmesi zor olsa da vermek istediği fikri etkileyici şekilde veren bir Danimarka filmi. Konusunun ağırlığından dolayı pek bahsetme fırsatı bulamasam da estetik açıdan inanılmaz sahnelere sahip. 2003 yılında Cannes da aldığı Altın Kamera ödülü de bunu destekler nitelikte. Herkese hitap etmeyen ama herkesin görmesi gereken bir başyapıt.