09.08.2016
Suicide Squad: Çılgın Psikopatlarla Empati Kurma Zamanı
Hollywood’un en sevdiği zamanlardan biri daha geldi. Yeni çizgi roman uyarlaması bir filmi daha vizyona giriyor. Hem de hayranların filme gitmek için birden fazla sebebi var. DC’nin kötü kahramanlarından oluşan ve fragmanlarıyla fırtınalar estiren filmi Suicide Squad vizyondaki yerini alıyor. Ülkemizde Gerçek Kötüler adı altında gösterime girecek olan yapım, yurt dışındaki ilk eleştirilerden pek çok olumsuz yorum almıştı. Ancak buna durum stüdyonun pek de canını sıkmadı. Çünkü Suicide Squad ilk hafta açılışıyla bütçesini kurtarıp kâra geçmeye başladı bile. Bunun neticesinde de filmin devam filmlerinin gelmesi olası gözüküyor. Peki bu olumsuz eleştirilere neden olan faktörler nelerdi ve Suicide Squad’ın bir film olarak nasıl nitelendirebiliriz?
Öncelikle filmin konusunu kısaca özetlemekte fayda var. Film Dawn of the Justice sonrasında cereyan ediyor. Hükümet gizli bir proje olarak kötülükleriyle nam salan altı karakteri bir takım haline getirerek kötüleri kötülerle yenmek üzerine bir proje ortaya çıkarır. Ancak bu uyumsuz anti-herolar öncelikle bir takım olmayı öğrenmek zorundadırlar. Onlar için tasarlanan bir göreve gönderilirler. Yan etkenlerin de varlığıyla beraber ekip zor durumlara düşer. Tabi birbirinden azılı bu anti – kahramanlar zorlukların üstesinden gelmekte sorun yaşamayacak gibi görünüyorlardır.
Filmin iyi ya da kötü olmasından bahsetmek yerine önce filmin sıkıntılarından bahsedelim. Film her ne kadar yazın inanılmaz eğlence bombası olarak sunulsa ve fragmanlarıyla göz kamaştırıcı olsa da, filmin kendisi bu beklentileri yeterince karşılayamıyor. Bunun nedeni ise gayet açık diyebiliriz. Fragmanda neredeyse tüm mizah malzemeleri kullanılarak, seyircinin en çok eğleneceği sahneler önceden izlendiğinden, seyirci yeni beklentilere giriyor. Fakat filmin çılgın ve eğlenceli tarafı zaman seyirci tarafından izlendiğinden izleyici hayal kırıklığına uğradığını hissediyor.
Halbuki filmin bu yönden sorunu yok denebilir. Yani fragmanı izlemeyip bu filmi izleyecek kişiler gayet film içinde eğleneceklerdir. Ancak fragmanı tekrar tekrar izleyen herkes şunu farkedecek: Bu izlediğimiz film, fragmanın uzun versiyonundan ötesi değil. Biz zaten her şeyi görmüşüz hissi uyanması, filmin doğal olarak kan kaybetmesine neden oluyor. Filmin kurgu anlamındaki ilerleyişini ise bilgisayar oyunlarındaki tutorial yani eğitici bölüme benzetebiliriz. Filmde gerçek anlamda proje dışında tatmin edici bir konu olmadığından dolayı, karakterlere ısındırılmak namına film çekilmiş izlenimi veriyor. Böylece bu eğitici bölümü izledikten sonra gerçek aksiyon veya hikayenin eksikliğini duyuyoruz.
Bilhassa Cara Delevingne’in canlandırdığı filmdeki yaratılan kötü karakter konumundaki Enchantress, fragmanlarda gizlenerek filmdeki en sır verilmeyen karakter konumundayken, filmde tek farklı görsel olarak öne çıkıyor. Ancak karaktere çizilen profil öylesine sığ ve yavan ki, başlı başına adına film yapılabilecek bir karakter filmin içinde harcanıyor. Bu karakterin katmanlı olarak ele alınması halinde gelecekte ilgi çekici bir hikayenin ortaya çıkması da olasıdır. Bu karakterin ağabeyi rolündeki karakter ise sıradan bir oyuncuya verilerek kişiliksizleştirilmiş. Böylece o karakterden de Gods of Egypt’ın ucube modellemelerinden biri ortaya çıkmış.
David Ayer’in yönetmenliğini üstlendiği yapım, tabi ki zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Will Smith, Deadshot rolüne hayat verirken tatmin edici bir performans sergilerken, Margot Robbie ise Harley Quinn karakterinin içinde adeta ete kemiğe bürünüyor. Zaten fragmanda bu iki karakteri de öne çıkartarak, izleyicilerin beklentileri arttırılmıştı. Genel olarak oyuncu kadrosu rollerinde sırıtmıyorlar. Bu yüzden de oyunculuk anlamında pek bir sıkıntı çekmiyoruz.
Ancak tabi Joker’i canlandıran Jared Leto için farklı bir parantez açmak şart oluyor. Çünkü bu karakter aslında ana hikâyenin bir parçası olarak filmde yer almıyor. Daha çok flashback sahneleri ve yan hikayelerde varlığını sürdürüyor. Yani film öncesinde çıkan Joker karakterini çok az kullanmışlar sözlerine kulak asmayın. Nedeni ise basit, senaryo gereği Joker fazla bile kullanılmış denilebilir. Genel hikaye örgüsüne Joker uyum sağlasa da, ne yazık ki gereğinden fazla abartılı bir karakter profili sergileyerek yapaylaşmanın önüne geçemiyor. Heath Ledger’ın Joker performansındaki kaosa ağıt yakan ve daha çok içerisinde felsefe barındıran karakterin yerine punk tarzı dışında pek de numarası olmayan deli bir gangster ortaya çıkarılmış. Özellikle sevgilisi Harley Quinn’in başrol olduğunu düşünürsek, geri planda kalması doğru seçim denilebilir.
Sonuç olarak Suicide Squad’da sevdiğimiz karakterler dışında bir şey bulmak mümkün değil. Çünkü film neredeyse fragmanın aynısının uzun versiyonu diye yorumlanabilir. Hatta fragmandaki birkaç sahne de filmin kendisinde yok. Bu ve bunun gibi sürprizler izleyiciyi bekliyor. Oyunculuklar yerinde olmasına rağmen filmin temel bir kontrol sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Yönetmen Ayer, oyuncuları fazla serbest bırakarak kontrolsüzleşmelerine neden olmuş. Belki de farklı bir yönetmenle film farklı bir kimliğe bürünebilirdi. Devam filmlerinde acilen farklı bir yönetmenle çalışılması şart olmuş.
Belli ki çizgi roman uyarlamalarından gelen filmlerin inanılmaz derecede karlı gişe gelirleri getirmesinin neticesinde, Hollywood artık filmin içeriğiyle uğraşmayı gereksiz buluyor. Hatta ek sahnelerinde bile gelecek filmlerine göndermeler yaparak, yeni filmlerin gişelerini garantiye almak istiyor. Kısaca Hollywood artık film pazarlamıyor, sadece karakter pazarlıyor. Tutabilecek karakterleri ön plana çıkartarak fragmanda güzel duran kareleri yerleştirerek keyfine bakıyor. Suicide Squad, bu devasa şov dünyasının örneklerinden sadece bir tanesi olduğundan tüm suçu ona atmak yerine, sektörün evrildiği noktaya eleştiri oklarımızı yöneltmekte fayda var.