31.08.2020
Tenet: Kavramsal Zaman Bulmacası
Yazarın Film Puanı: 10/8
Sinemaseverler olarak uzun süredir beklediğimiz Tenet’e nihayet kavuşabildik. Koronavirüsten dolayı vizyona girecek mi girmeyecek mi tartışmaları arasında vizyon tarihi üç defa ertelenen film, kısa bir süre önce nihayet seyircisiyle buluştu. Aylardır kapalı kalan sinema salonlarının sektörün ölü toprağını üstünden atmasına yardımcı olacak filmden beklentisi bir hayli büyük tabiî ki. Ne de olsa yönetmen Christopher Nolan.
Christopher Nolan, filmlerinde zaman kavramını tüm ana unsurlarla beraber kusursuz şekilde işlemesi ve bunu tam da sinema sanatına yakışır bir şekilde kalite biçimde yapması sayesinde adını şimdiden sinema tarihine yazdırmış bir isim. Her işini merakla beklediğimiz yönetmenin bir önceki işi hatırlanacağı üzere 2017’de izlediğimiz Dunkirk idi. Arayı daha fazla uzatmadan bizleri yeni filmi Tenet ile buluşturan yönetmen bu yılın en iyi işlerinden birine imza atmış durumda. Ülkemizdeki sinema seyircisi için salonlara gitmek halen daha tedirgin edici bir durumken bu filmin vizyona girmesi de seyirciyi salonlara döndürecek en iyi alternatif olarak görülebilir. Heyecan verici konusu, bir an evvel izlemek için heveslendiren fragmanı ve kamera arkası görüntüleri olan Tenet’in değerlendirmesine geçmeden önce konusuna kısaca göz atalım.
Başrollerinde John David Washington, Robert Pattinson, Elizabeth Debicki ve Kenneth Branagh’ın yer aldığı film, Christopher Nolan’ın alametifarikası zaman mefhumunun bozumunu, dünyanın geleceğine gizemli bir tehdidin ışığında bir başka seviyeye taşıyor. Filmin ana kahramanı, alacakaranlığın içinde, gerçek zamanın ötesinde açığa çıkarılabilecek, uluslararası bir casusluk görevindedir. Bütün dünyayı kurtarabilmek adına, çıktığı yolculukta tek sahip olduğu donanımı bir kelimeden oluşur: Tenet.
Nolan’ın Karmaşık Zamanında Yeni Bir Macera
Tenet… İngilizce’de öğreti, prensip, dogma, inanç ve ilke gibi anlamlara gelen kelime Nolan’ın filmine girdiğinde ise bambaşka bir anlama bürünüyor. Muhteşem bir açılışla seyircisini karşılayan film, ilerleyen dakikaların da aksiyon fragmanını ilk dakikalarda süslenmiş bir tabağın içinde sunuyor adeta. Filmin ilk dakikaları ekranda TENET yazısını görene dek seyirci için zorlayıcı ve olayları kavraması zor bir giriş sunsa da ilerleyen anlarda bunun karakterimiz için bir sadakat testi olduğunu öğreniyor ve filmin ana konusuna giriş yapıyoruz.
Dünya Yine Yok Olmanın Eşiğinde
Dünya ve özellikle Amerikan Sineması’nda kötü güçlerin dünyayı yok etme planları, nükleer ve diğer doğal felaketler gibi unsurlar sıkça işlenen bir konu. Bu filmde de gelecekte üretilip şimdiki zamana gönderilen bir teknoloji ile dünyayı yıkıma uğratması tehlikesiyle karşı karşıya bırakılıyoruz. Konu her ne kadar basit görünse de işin içine madde ve zaman gibi Nolan’ın ustalığını konuşturduğu ve idrak etme açısından seyirciyi bir hayli zorlayan kavramlar girince film de başka bir yola giriyor.
Beyin Yakmaya Devam
Nolan filmlerinin en belirleyici özelliklerinden biri olan seyirciyi zorlaması bu filmde de kendini tüm çıplaklığıyla sunuyor. Nolan daha önceki röportajlarında filmde her ne kadar zaman yolculuğunun yer almayacağını belirtmiş olsa da uzay-zaman sürekliliğini farklı bir şekilde alt üst eden ilginç bir dinamik sunmasıyla yine yapacağını yapıyor. Belirli cisimler için zamanın geriye doğru aktığı bir hikâye sunan film, bu noktada seyirciyi bir hayli zorlayan olay örgüsü sunuyor. Nolan’ın zaman-olay-mekan-cisim dörtlüsünü birbirine sıkı sıkı bağlayarak ilmek ilmek örmesi, filmi ayakları yere basan ve derdini sistemli şekilde anlatan bir hüviyete sokuyor.
Bond Esintisi
Filmin hikâyesinin dünyanın farklı ülkelerinde geçmesi ve başrol karakterinin atıldığı aksiyon dolu maceralar, Nolan’ın bu film özelinde Bond havasını açıkça hissettiriyor seyircisine. Odağına aldığı uluslararası casusluk hikâyesini jilet gibi giyinen bir başrole teslim eden film, her dakikasını dolu dolu kullanarak fazlasıyla tatmin edici bir iş ortaya koyuyor.
Artısıyla Eksisiyle
150 dakikalık süresinin göz açıp kapayıncaya kadar geçtiği ve seyircisini bir an olsun sıkmayan film, yüksek temposu ve seyirciyi koltuğuna çivilemeyi başarıyor. Yönetmenin de daha önceden üstüne basarak söylediği görsel efekt kullanımının sınırlı derecede olması filmin gerçeklik algısını anlamada ve alınan zevki en üst noktada hissetmede büyük yardımı dokunuyor. Nolan’ın filmlerinde daha önce görmediğimiz kadar aksiyon sahnesi içeren film, açılış sahnesi ve gerçek bir Boeing 747’nin patlatıldığı sahnelerle heyecanı doruk noktasına çıkarıyor. Nolan’ın 70mm ve IMAX kameralar kullanarak çektiği film, yönetmenin daha önce de Dunkirk ve Interstellar filmlerinde birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema ile tekrar bir araya getiriyor. Filmin belirli noktalarında geniş açı kamera kullanımı görsel açıdan muhteşem sahneler sunarken perdeye de müthiş bir ferahlık ve genişlik katıyor. Nolan filmi deyince tabii ki müzikleri de es geçmeden olmaz. Müzikleri Black Panther ile Oscar kazanan Ludwig Göransson tarafından hazırlanan filmde özellikle aksiyon sahnelerinin etkileyiciliğinde müziğin payının çok fazla olduğunu söyleyebiliriz. Filmdeki oyunculuk performanslarına bakacak olursak filmin konusuna göre bir tık daha geri planda kaldığını söylesek yanılmış olmayız sanırım.
Ustaca yazılmış senaryosu, itinayla çekilen sahneleri, seyirciyi bir an olsun olaylardan koparmayan aksiyon sahneleri ve tabii ki beyin yakan anlarıyla Tenet hiç kuşku yok ki bu yılın en iyi sinema olaylarından biri oldu. Yönetmenin filmografisinin en iyisi olmasa dahi en üstlerde yer alacak kalitede olan film, her sinemaseverin sinema salonunda izleyip tadını çıkarması gereken bir yapım.