15.06.2016

The Boy: Kuklanın Oyunu, Getiremez Sonunu!

The-Boy

Hollywood’un en çabuk kar elde etme araçlarından biri olan korku filmleri, sadık hayran kitlesi sayesinde her daim gişe anlamında yüz güldüren işler olmuşlardır. Ülkemizde “Lanetli Çocuk” adıyla vizyona girecek olan “The Boy” tam böyle bir film diyebiliriz. 10 milyon dolarlık bütçesini 3 katından fazlaya katlayan yapım, ABD – Çin – Kanada ortak yapımı olmasına rağmen hikaye anlamında İngiltere’yi mesken tutuyor. İngiltere’deki şatoyu andıran eski evlerin büyüsünden yararlanmayı hesaplayan filmin belki de en büyük kozu Walking Dead dizisiyle üne kavuşan aktris Lauren Cohan diyebiliriz.

Filmin konusunu kısaca şöyle özetleyebiliriz. Greta (Lauren Cohan) paraya ihtiyacı olduğundan İngiltere’deki bir ailenin çocuğuna bakma işi cazip gelir. Ancak Greta bakımını üstleneceği çocuğu gerçek bir çocuk zannetmektedir. Ancak çocuk porselen bir kukladır. Greta korkunç bir evde kuklayla yalnız bırakılır. Tuhaf olaylar üst üste gelmeye başlayınca Greta bu durumu araştırmaya başlar.

Tek bir mekanda korku unsurlarını bir araya getiren film, kötü ruh ve kukla gibi korku figürlerinden yararlanarak seyircisini korkutmayı hedefliyor. Filmin hikayesi ilerledikçe olaylar farklı bir boyut kazandırılmaya çalışılsa da, çeşitli mantık hatalarının üst üste gelmesiyle senaryo sekteye uğruyor. Karakterlerin olabildiğince sığ kurulması ve senaryonun boşlukları bir süre sonra izleyicinin hikayeden kopmasına neden oluyor. Atmosfer kurmakta zorlanan The Boy, inandırıcılıktan uzaklaşarak korku türüne ihanet ediyor diyebiliriz.

THE BOY

Lauren Cohan filmi tek başına sürüklemeye çalışsa da vasatı aşamıyor. Özellikle yan karakterlerin tek boyutlu çizilmesiyle hikaye güçlenemeden sönüp gidiyor. Nitekim film finaliyle hayal kırıklığına uğratıyor. Film bir korku filmi adına orta ölçekli bir bütçeye sahip olmasına rağmen elindeki imkanları minimal ölçeklerle kullanarak beklentinin daha da düşmesine neden oluyor.

Filmin içeriğindeki gerilim dozajını arttıran sahnelerin çoğunluğunun klişelere yenik düşmesi ve öne çıkan birkaç sahnenin de varolan klasikleşen korku klasiklerinden esinlenerek kadrajlanması, filmin yaratıcılıktan uzak bir tutum sergilemesine neden oluyor. “The People Under the Stairs”, “Halloween” gibi filmlerden ve perili ev filmlerinden esinlenen kimi sahnelerle kendini kurtarmaya çalışan yapım, ne yazık ki korku türünü düzenli takip eden sinemaseverler için zaman kaybından başka bir şey değil diyebiliriz.

Sonuç olarak yetersiz gerilim unsurları, vasat performansları ve klişeden kaçamayan, mantık hatalarıyla dolu senaryosuyla The Boy hayalkırıklığı yaratan bir korku filmi olarak akılda kalıyor. Ancak sadece korku filmi izlemek istiyorum ve hiçbir şey umurunda değil diyorsanız ya da kuklaları görmek dahi beni geriyor gibi düşünceniz varsa filmi izlemeniz yerinde olacaktır.