03.08.2017
The Dark Tower:Ancak Bir Çocuğun Hayal Gücü Tüm Kötülükleri Yenebilir
Uyarlanamaz Denilen Roman Serisi Sinemalarda…
Stephen King’in adını andığımızda özellikle korkunun nefesini ensemizde hissediyoruz. Ancak King’in korku türü dışında yazdığı eserleri de mevcut diyebiliriz. Özellikle de efsanevi serisi Kara Kule’nin yeri her King hayranın kalbinde farklı bir konumda bulunuyor. Kitabın yazıldığı dönemlerde insanların bu kadar teknolojiyle haşır neşir olmadığı zamanlarda büyüyen bu kitap serisi, kimilerine göre sinemaya uyarlanması imkansız bir eserdi. Hatta J. J. Abrams projeyle ilgilense de bu nedenle projeden ayrıldı. Yılan hikâyesine dönen uyarlama sonunda Hollywood tarafından sinemaya uyarlandı.
Yönetmen koltuğuna daha önce dört film çekmesine rağmen A Royal Affair filmiyle uluslararası arenada adından söz ettiren Nikolaj Arcel getirildi. Danimarkalı yönetmen kimi açıklamalarında serinin bir hayranı olmasına rağmen, kitabın özünün filme uyarlamasının daha iyi olacağını söyledi. Buna göre de epik bir seri beklediğimiz The Dark Tower, 95 dakikalık benzerlerine göre kısa sayılabilecek bir film olarak kotarıldı. Peki bu karar doğru muydu? Yoksa finansal açıdan doğru karar yoktur, kâr algısı vardır gerçeği mi filmin kaderini tayin eden en önemli faktöre mi dönüşmüştü?
Filmin kısaca konusu özetleyebiliriz. Jake Chambers (Tom Taylor) günlük hayata uyum göstermekte zorluk çeken bir çocuktur. Sürekli rüyalarında farklı bir boyutun imgelerini görmektedir. Bu rüyalarda bir kara kulenin varlığı dışında iki kişiyi görmektedir. Biri Kara Kule’nin koruyucusu silahşör Roland (Idris Elba) ve diğeri ise kötülük çağını başlatmak için Kara Kule’yi yıkmak zorunda olan Siyahlı Adam (Matthew McConaughey)’dır. Dünya ile Kara Kule’nin olduğu iki evren, boyutlar arası geçişlerle birlikte birbirine yaklaşan karanlık bir atmosferin tehdidi altındadır. Peki Ronald ve Jake bunu durdurabilirler mi?
Kitap ile Film Arasındaki Farklar…
Kitabın yazıldığı döneme baktığımızda o dönemin ruhundan kaynaklı daha cesur bir akım sinema dünyasını sararken Kara Kule gibi eserlerin popülerleşmesine uygun ortam yaratılmıştı. Seksenlerin sonu, doksanların başında kotarılan bu eseri yorumlamak açısından daha cesur iştiraklar mümkündü. Ancak kitabın kimilerine göre karışık yapısı ya da o dönemin teknolojisinin yetersizliğinden kaynaklı olarak Kara Kule filme uyarlanamadı.
Günümüzde uyarlandığında ise bu kapkaranlık kitabın atmosferini hissettirebilecek cesaretten eser kalmadı. Nitekim The Dark Tower, Arcel’in yönetmenliğinde daha anaakım seyircinin tüketebileceği bir eğlenceli macera filmine dönüştürüldü. Bu durum kitabın hayranları açısından doğal olarak olumlu karşılanır mı? Bunu önümüzdeki dönemdeki gişe rakamları cevaplayacak.
Ayrıca filmin en büyük sorunlarından biri de geniş geniş işlenmesi gereken bölümlerin olabildiğince daraltılarak beyaz perdede yerini alması olarak gösterilebilir. Kitapta çizilen Roland karakteri anlayış olarak Idris Elba’nın performansıyla doğru noktalara ulaşsa da fiziksel yapı olarak gerçek anlamda vuku bulmuyor. Aynı durumu Siyahlı Adam için de söyleyebiliriz. İki oyuncu da rollerine kaliteli dokunuşlarla yön vermeyi başarmışlar. Oyunculuk açısından bu önemli… Filmin tonunun da buna paralel olarak koyulaştırılmasıyla ortaya harika bir iş çıkabilirdi. Bu yüzden de bu durumu kaçırılmış bir potansiyel olarak özetleyebiliriz.
Gişe Kaygısı Dokuya Zarar Veriyor
Sonuç olarak kitabın hayranlarını pek tatmin etmeyen bir uyarlama ile karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü The Dark Tower hayranların gözünde Lord of the Rings tarzında epik filmleri hak eden bir seridir. Bu yüzden de elimizdeki film daha çok çabuk tüketim toplumuna hitap eden gişe odaklı bir filmdir. Gişe odaklı olması üzücü kısım değildir. Sonuçta bu tip seriler büyük gişelerle varlığını sürdüren filmlerdir. Ancak hikâyenin derinliği ve karanlık yapısı filme geçirilemediğinden kaynaklı olarak kitabın ağırlığını hissettirememiştir. Bu yüzden de bir uyarlama gözüyle bakanlar için film popcorn sinema kuşağına ait bir aile filmi gibi tasarlanmıştır. Öte yandan kitabın fanatiği olmayan ya da kitabı okumayan kesime baktığımızda filmin durumu o kadar vahim sayılmaz. Son derece geniş bir hayal gücünün eseri olan yapım, kendine has öğeleriyle ilgi çekici bir portre ile lafı çok uzatmadan istediğini verip giden iyi bir film olarak yorumlanabilir.
İzlenebilirlik bakımından eğlenceli bir seyirlik olan Kara Kule, belki de kitabın yazıldığı dönemde uyarlanmalıydı. Çünkü değişen zaman ve kitapta geçen dönemin farklılaşması filmin aleyhine gelişmiştir. Modern döneme göre kısıtlı imkanlarla hayal etmeyi seven insanların hayatlarına dokunan Kara Kule, bu bakımdan daha özel bir film olmayı hak ediyordu. Onun yerine çabuk tüketilebilir Hollywood filmlerinden biri olarak sunularak hayranları hayal kırıklığı ile idare eder fikri arasında bir yerde sıkışmasına neden oldu denilebilir.