29.05.2017
The Hunger Games: Mockingjay – Part 2: Özgürlük Tutsaklıktır!
Dünyada bolca hayranı olan serilerden biri daha sona eriyor. Gerek kitabı olsun, gerekse filmi olsun hayranlarını fazlaca tatmin eden Hunger Games serisi, ikiye bölünen son filmin ikinci yarısıyla seyircilerin karşısına çıkıyor. Hollywood böylece son bölümleri parçalara bölüp daha fazla kar güden hareketlerine devam ediyor. O halde filmimize bir göz atalım.
Mockingjay yani Alaycı Kuş kitabından uyarlanan filmin ikinci yarısı, kendine özgü bir giriş yapma gereği duymayarak, ilk bölümün kaldığı yerden devam ediyor. Bu durum sanki uzunca bir filmi izlemeye çalışırken, evdeki video oynatıcınızda durdurma tuşuna basıp mola verip, tekrar filme devam ettiğiniz hissi uyandırıyor. Bu yüzden ilk filmi unutanların, bu filme gitmeden önce ilk filmi tekrar izlemeleri tavsiye edilir.
Filmin konusunu özetlememiz gerekirse; film asilerin oluşturduğu birliklerle, başkentin sözde barış güçlerinin verdiği son savaşı gözler önüne seriyor. Tabii ana karakterimiz Katniss Everdeen bu savaşın ortasında sembol isim olarak başkan Snow’a karşı hem fiziksel, hem de psikolojik bir savaş veriyor. Bir yandan da ilk bölümde ele geçirilen Peeta’yı tekrar kendi saflarına çekmeye uğraşıyor.
Hunger Games serisi aslında ideolojik olarak günümüz dünyasının, olayların geçtiği zamanı başkalaştırılarak hayal dünyası aktarılması olarak kabaca özetlenebilir. Yaratılan ütopik dünyada, faşizmin birebir tasviri yapılırken; medya yoluyla insanların nasıl beyninin yıkandığı gözler önüne seriliyor. Günümüz de bundan farklı sayılmaz. Liderler, diktatörler yine aynı yolları denemiyorlar mı? Tabii ki deniyorlar. Ruhumuz bile duymuyor.
Bu bakımdan bakıldığında özellikle genç izleyiciler için yaratılan aşk üçgenlerini ve aksiyon dolu hayatta kalma oyunlarını bir kenara çekersek; benzerleriyle kıyaslandığında gayet politik bir gençlik serisinin içinde yol aldığımızı söyleyebiliriz. İyinin ve kötünün her an değiştiği bir dünyada hayatta kalmaya çalışan isyancıları izlerken; aslında ironik bir şekilde derin bir uykunun içinde olduğumuzu fark ediyoruz.
Filmimiz de popüler kültüre sadık kalarak eğlenceli bir şekilde bize bunu söylemeye çalışıyor. Coşkulu konuşmalar, belki ilk filmlerdeki gibi tüylerimizi diken diken etmiyor. Bu film serinin ilk iki filmine göre daha az coşkulu ama Mockingjay’in ilk bölümüne göre daha hızlı bir kurguyla ilerliyor. Gerilim ve korkunun hat safhada olduğu mayınlı şehrin sokaklarında bizi dört döndürüyor. Yol boyunca kayıplar veriliyor ama hep inanılan düşünce uğruna savaşıldığından acıları hissetmeyeceğimizi düşündürüyor.
Part 2 yani ikinci bölüm, düz mantıkla düşündüğümüzde aslında savaşın kazananı olmadığını belirtmeye çalışıyor. İnandığımız insanların, kafamızda oluşturduğumuz imajlarıyla değil, hedef odaklı olduklarını resmetmeye çalışıyor. “Çünkü savaş bittiğinde hayat devam eder ve acılarımızla baş başa kalırız”ın altını çiziyor.
Kısaca genel bir özetlersek; Mockingjay Part 2, serinin istifini bozmadığı bir devam bölümü olarak akıllarda kalıyor. Verdiği politik mesajlar, gerilim ve heyecanı birleştiren sahneleriyle temposu yer yer düşse de, seyircinin beklentilerini karşılıyor. Aralara serpiştirilen aşk kıpırtıları biraz yavan kalıyor. Hatta kaybedilenlerin yanında anlamsız kalıyor. Bir gençlik serisi için görevini sonuna kadar yerine getiriyor.
Sonuç olarak hikâyemiz olabilecek en uygun finalle sona eriyor. Her son gibi içimizde bir burukluk hissi bırakıyor. Bir serinin daha sonuna geldik. Sırada hangi kitaplar uyarlanır bilmiyorum ama Hunger Games serisi akıllarda iyi yer edinecek serilerden biri olarak kalıyor. Son bölümün ilk filmini beğenmeyenlere göre hareketli, ilk iki bölüme göre hareketsiz bir final sizleri bekliyor.