19.01.2018

The Insult: Tahammülsüzlüğün İnsanlık Üzerindeki Kara Bulutları

Ödüllere Boğulan Bir Orta Doğu Filmi

Venedik Film Festivali’nde ilk gösterimlerinden sonra beğeni kazanan The Insult / Hakaret, ülkesinin de Oscar aday adayı olarak adından söz ettirmeyi sürdürmüştü. Filmin oyuncularından Kamel El Basha ise Venedik Film Festivali’nden en iyi erkek oyuncu ödülüyle dönmüştü. Geçen zaman içerisinde içlerinde AFI, Palm Springs gibi festivallerden de ödül almayı başaran yapım, geçtiğimiz yılın en önemli değerlerinden biri oldu ve sonunda vizyondaki yerini alıyor.

Filmin konusuna kısaca göz atalım: Tony (Adel Karam) Hristiyan Parti üyesi, azınlıklara karşı nefret besleyen bir araba tamircisidir. Ülkeye sığınmacı olarak girip iş sahibi olan Yasser (Kamel El Basha) ise sokakta yönetmeliklere uymayan yerleri düzeltmekle yükümlüdür. Bir gün Yasser, Tony’nin kabul etmemesine rağmen su giderini düzeltmeye yeltenir. Ancak Tony bunu sert karşılar. Bunun üzerine kendini tutamayan Yasser Tony’e hakaret eder. Bu küçük olay bir anda büyüyerek mahkemelere taşınır ve politik bir olaya dönüşmeye başlar.

Güçlü Senaryo Filmi Değerli Kılıyor

Ortadoğunun dikenli doğası gereği son derece hassas konulara temas eden The Insult, hikayesindeki minik bir kıvılcımı geliştirerek devasa bir yangına dönüştürürken bunu etkileyici bir şekilde sunmayı başarıyor. Çoğunlukla İran sinemasında rastladığımız bir senaryo tipinin bir örneğini gördüğümüz yapım, politik içeriğinin gücünden yararlanarak dönemin ruhunu layıkıyla yansıtmayı beceriyor.

Filmin en güçlü olduğu noktalarından biri, başroldeki oyuncuların üstün performansları denebilir. Karakterlerin iyi şekillendirilmesi sonucunda iki tarafa da göreceli olarak hak vermenin mümkün olduğu filmde, filme gelen en büyük eleştirilerden biri mahkeme sahnelerinde Hollywood’a öykünülmesi. Mahkeme sahnelerinin biçim olarak Hollywood mahkeme filmlerini andırdığı söylenebilir. Ancak bunu uygulayış bakımından başarılı olan film, izleyicinin seyir zevkini baltalamıyor.

Filmin bu sahnelerde bazı açılardan kolaycılığa da kaçtığını söyleyebiliriz. Örneğin tek taraf haklı görünürken diğer tarafı da haklı çıkartmak adına öne sürülen tez filmin son düzlüğünde sergilenince geç kalınıyor. Bu yüzden de filmin içinde az da olsa sırıtmaya başlıyor. Bakış açılarının dengeli ilerlemesi sonucunda bu ve bunun gibi küçük gedikler göze batmıyor.

Filmin Gedikleri Başarılı Yönetmenlik Sayesinde Göze Çarpmıyor

Filmin sinemasal açıdan tıkır tıkır işleyen metni, filmin sonlarına doğru video klipleşen tavır ile sekteye uğrasa da basit mizansenlerle güçlü etkiler bırakılması, filmi sağlamlaştıran en önemli faktör olarak değerlendirilmeli. Filmin finalinde verdiği mesajı, küçük gibi görünse de insanlığa dair devasa bir noktaya temas etmekte. İşte bu durum da filmin festivallerden ödüllere boğulmasını sağlıyor.

Sonuç olarak basit bir meselenin tarihi köklere dayanan sancısını, tıkır tıkır işleyen planlı bir senaryoya adapte eden The Insult, tahammülsüzlüğün insanlık adına ne kadar büyük bir sorun olduğunu başarılı bir şekilde resmediyor. Temas ettiği çatışmalar dallanıp budaklandıkça katmanlı bir şekilde etkileyicilik limitlerini üste seviyelere çekmeyi başarmakta.