04.06.2016

Truth: Gizli Dosyalara Yavan Bir Bakış

Truth (Gizli Dosya) bu senenin öne çıkan politik docudramalarından biri. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan Truth, CBS’de yıllarca yayın yapan “60 Dakika” programı ekibinin 2006 yılında politik nedenlerle görevden alınma sürecini konu ediyor. Ülkemizde olduğu gibi basın özgürlüğünün olmadığı ya da sınırlandırıldığı ülkelerde sıkça rastlanan bu durum ABD gibi lafta özgürlüklerin cenneti bir ülkede yaşandığı için izlenmeye değer hale geliyor.

60 Dakika programının efsanevi muhabiri Mary Mapes’in (Cate Blanchett) anılarından yola çıkarak senaryolaştırılan film, Mary’nin dünyasından yaşanılan sürece önemli bir bakış atıyor. Daha önce senaryolarıyla tanıdığımız James Vandeebilt’in Mapes ile ortaklaşa senaryolaştırdığı ve kendisinin yönettiği Truth, basın özgürlüğünün olmadığında nasıl bir bilgi kirlenmesi olduğunu açıkça ortaya koymakta.

CBS’de uzun yıllar başarılı işlere imza atan 60 Dakika programı özellikle Cumhuriyetçilere karşı yaptığı yayınlarla da ünlü bir program. George W. Bush döneminin yayılmacı ve savaşçı politikalarına sürekli eleştiriler yağdıran program özellikle Irak savaşı sırasında yaşanan insanlık suçlarını kamuoyuyla paylaşmıştı. Ebu Garib ceza evinde görevli Amerikan askerlerinin Iraklı mahkumlara uyguladıkları şiddeti gün yüzüne çıkaran program, “Biz neden Irak’tayız?” sorusunu sormaktaydı. Tüm kaynakların tükendiği, muhafazakar politikaların ABD yaygınlaştığı George W. Bush dönemi, programın muhabiri Mapes’in kariyerini toptan etkilemiştir.

Filmde ayrıntılara girmeden çizilmeye çalışılan Mary Mapes portresi seyirciyi tatmin edecek nitelikte değil. Mapes’in özel hayatı, çocukluğu, haberciliğe bakış açısı, politik aidiyeti, radikal feminizm ile kurduğu bağ hakkında ip uçları verildiği halde yap bozun parçaları ortada bırakılmış. Hayatı boyunca hep haberci olmak isteyen, babası tarafından yediği tüm dayaklara rağmen sadece soru soran ve sormak isteyen Mapes hep gerçeğin peşindedir. Bir yandan gerçeğin peşinde koşar, diğer yandan bir kadın gazeteci, anne ve eş olarak kadınların aile ve iş hayatında yaşadığı sorunların birebir içindedir. Bu anlamda ikinci dalga feminizmin kazanımlarını öne çıkaran Mapes’in özgürlüğü de erkekler dünyasının ona tanıdığı kadardır. Solcu, demokrat, savaş karşıtı, feminist gibi bir çok sıfatı üzerinde barından Mapes, 2004 Amerikan başkanlık seçimleri öncesinde bir istihbarat haberi alır. Bush’un Vietnam Savaşı’na gitmemek için hile yaptığını ve askerlikten kaçtığını gösteren raporlar Mapes’in Bush için karşıt propoganda yapması için önemli bir donedir. Sürekli savaş yanlısı olan, askerliği kutsal gören ve demokrasinin sadece savaşarak getirilebileceğine inan başkan adayı Bush, gençliğinde savaştan kaçmıştır. Mapes ve 60 Dakika ekibi ellerine ulaşan raporların gerçek olup olmadığıyla ilgili olarak gazeteci etiğinin gerektirdiği tüm çabayı gösterirler ama onlara karşı karalama kampanyası devam eder, bu kampanya sonucunda Mapes ve duayen ana haber spikeri Dan Rather (Robert Redford) işlerinden olurlar.

Politikada yapılan tehdit ve güç ilişkilerinin medya sektöründeki etkilerini anlatan “Başkanın Adamları” (1997) ya da konu haber yapmak olunca dünyevi hırslara kapılan televizyoncuları anlatan “Network” gibi filmleri göz önüne aldığımızda bir tık aşağıda kalan Truth, gerçekçi öğeleri öne çıkarmasıyla sıyrılabiliyor. Örneğin Türkiye kökenli Kürt sinemasının önemli filmlerinden biri olan “Press” (2011) filmi ülkemizin 90’lı yıllardaki karanlık politik ortamında haber yapmaya çalışan Diyarbakır Gündem gazetesinin çalışanlarının yaşadığı sorunları, baskıları ve ölümlerine kadar giden süreci, basın özgürlüğü üzerinden okumaktaydı ve Truth’a göre politik zemini çok daha iyi oturmuş bir filmdi. Truth filminin en temel sorunlarından biri döneminin politik iklimini yansıtma konusundaki başarısızlığı.

Bununla birlikte Blanchett ve Redford’u aynı karede görmek, sinema tarihi açısından da eşsiz bir an. Biçimsel olarak didaktik ve teatral yavanlıktan uzaklaşamayan filmin en büyük çıkmazı bolca harcadığı zaman. İki saat gibi bir zamanı hiç de etkin kullanamıyor. Yer yer yapılan tekrarlar filmin etkisini yavaşlatıyor. Film yaşanılan süreçten öte Mapes’in ve Rather’in iç dünyasına ve yaşadıklarına odaklansaydı, kişisel bir film olarak daha omurgalı bir hal alacaktı.

Bugün bile Mapes ve ekibinin yaptığı haberin gerçek mi yoksa Cumhuriyetçiler açısından bir skandal mı olduğu hakkında tam bilgiye sahip değiliz. Aslında bu çok da önemli değil, gazeteciler de çeşitli belgelerle kandırılabilirler. Bu tarz durumlarda yayın kuruluşları zaten gerekli özrü diler ya da yasal yollardan problemler çözülür. En büyük problem siyasetçilerin kendilerine karşı haber yapan yayın kuruluşlarına uyguladığı baskı ve şiddettir. Bunlar kimi zaman bu işten çıkarma olur, kimi zaman çeşitli mobbingler, kimi zaman fiziksel şiddet ve cinayete kadar uzanabilir. Ülkemizde ve basın özgürlüğünün olmadığı birçok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede halen bu tablo yaşanmaktadır. Truth sinematografik olarak çok başarılı olmadığı halde ABD gibi bir ülkede basın sektöründe yaşanılanları gün yüzüne çıkarması açısından önemli bir yapım.