14.09.2020

Uzun Zaman Önce: Masumiyeti Kaybediş

Yazarın Film Puanı: 10/7

Eylül ayıyla sancılı bir şekilde olsa da başlayan sinema sezonunda yabancı filmlerin yanı sıra yerli filmleri de izleme şansı bulmaya başladık. Geçtiğimiz sene festivallerde izleyiciyle buluşan ve ödül alan filmler, Eylül ayından itibaren seyirciyle buluşmaya başladı ve önümüzdeki aylarda da buluşmaya devam edecek. Bu haftanın vizyonunda kendine yer bulan film ise yönetmenliğini ilk uzun metrajına imza atan Cihan Sağlam’ın yaptığı Uzun Zaman Önce. Oyuncu kadrosunda Onur Dikmen, Serdar Orçin, Nihan Okutucu, Reha Özcan, Esra Bezen Bilgin ve Sevinç Erbulak gibi tiyatro kökenli oyuncuların ağırlıkta olduğu film, ülkemizde ilk olarak geçtiğimiz yıl 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuş ve burada En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Serdar Orçin) ödülünü kazanmıştı. Film bunun yanı sıra geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen 7. Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü (Nihan Okutucu) ödülünü kazanırken kısa süre önce gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde En İyi İlk Film, En İyi Erkek Oyuncu (Serdar Orçin) ve En İyi Özgün Müzik (Uygur Yiğit) ödüllerinin sahibi olmuştu. Filme daha geniş açıdan bakmadan önce konusunda göz atalım.

Film, bir süredir ilişkilerinde problemler yaşadığı eşi Sevgi’nin kendisini aldattığını düşünen Ahmet’in hikâyesini anlatıyor. Ahmet kasabanın kuaförü Sevgi’yle evlidir ve ilişkilerinde bir süredir sorun yaşamaktadırlar. Ahmet, Sevgi’nin kendisini aldattığına inanır. Son zamanlarda ortalıkta gördüğü bir yabancı bu şüphesini pekiştirir. Bir gün panik içinde kardeşi Mehmet’i arar, bulaştığı beladan kurtulmak için onun yardımına ihtiyacı vardır. Yönetmenin sözleriyle, Uzun Zaman Önce, “Anadolu’da şehirleşmeye başlayan bir kasabada yaşayan otoriter bir baba ve gün geçtikçe babalarına dönüşmekten kaçamayan iki kardeşi anlatan bir masumiyeti kaybediş öyküsü”

Ağır Aksak Yürüyen Bir Evlilik

Ahmet ve Sevgi evliliklerinde sorunları olan bir çifttir. Aynı çatının altında yaşamaktadırlar fakat birbirlerine karşı olan sevgiden eser yoktur. Aralarındaki bu soğuk ve mesafeli ilişkiyi yönetmen bizlere her anında ikili arasına ördüğü o görünmez duvar ile hissettirir. Tek bir sahne dışında birbirleriyle hiçbir şekilde bedensel temasta bulunmayan Ahmet ve Sevgi’nin yolunda gitmeyen evlilikleri, aralarındaki ilişkiden ayrı olarak başka yollardan dolaylı olarak anlatılır. Abi ve yengesinin evlerine gittikleri akşam yemeğinde Ahmet’in abisi Mehmet’in ocakta kahve yapan Sevgi’ye söylediği “Birbirinizi üzmeyin, saygılı davranın” tarzı cümleleri ile aile yemeği yedikleri bir akşam Salih’in, oğlu Ahmet’in evlilik yüzüğünü neden takmadığını sorması bu noktada durumu, ayakları yere basan ve endişeye mahal vermeyecek şekilde kanıtlıyor. İkilinin evliliği kağıt üstünde her ne kadar devam etse de fiilen bitmiş olmasını ise filmin ilk kısmında izlemiş oluyoruz.

Saklı Gerçekler Acı Sonuçlar Doğurur

Filmin ilk yirmi dakikalık bölümünde Ahmet’in kararı ise tüm filmin kaderinde ve doğal olarak kendi hayatında da kırılma noktasına yol açıyor. Eşi Sevgi’nin aldattığı kuşkusunu kendi doğruluk süzgecinden geçirerek ölçmesi sonucu vardığı karar Sevgi’nin kendisinden sakladığı gerçeği de ortaya çıkarıyor. Bu noktada kişinin kendi doğruluk algısının da ne derece doğru kapılar açtığını da Ahmet’in davranışı ve sonrasında kendisine zindan ettiği hayatından açıkça görebiliyoruz. Bu noktada senaryonun olumlu anlamda kırılgan yapısı ve saklı gerçeğin acı sonuçlar vermesinin yönetmen tarafından da oldukça başarılı bir şekilde işlenmesi filmi de oldukça kuvvetli bir hale getiriyor. Perdede izlediğimiz salt gerçekliği film boyunca hiçbir şekilde açıkça sunmayan yönetmen, Sevgi hakkında öğrendiğimiz gerçek sonrasında ise o tül perdesini tamamen kaldırarak gerçeği çırılçıplak şekilde ortaya çıkarıyor.

Uzun Lafın Kısası

Üstüne düşülerek yazıldığı her halinden anlaşılan senaryosu, güçlü oyunculuk performansları ve müzikleriyle bir yönetmenin ilk metrajına göre son derece iyi bir görüntü çizen film, derli toplu yapısıyla beğeniyi hak ediyor. Sindire sindire işleyen hikâyesini neredeyse her karakterinin ayrıntılı şekilde kurgulanmasıyla birleştiren film, iki saat boyunca anlatmak istediğini belli bir tarafa bükmeden olduğu gibi aktarıyor. Ahmet ve Sevgi’nin bir başrole göre ortalamanın bir hayli aşağısında kalan diyalog ağırlığı da filmde oyunculuk anlamında beklenen dengenin aksini sunuyor. Başrol oyuncularının ortalamanın aşağısında kalan bu durumları filmde biraz daha ağırlığı olacak şekilde işlense daha doyurucu oyunculuklarla karşılaşabilirdik kesinlikle. Başrolün bir adım geride kaldığı bu noktada ise bayrağı teslim alan başarılı oyuncu Serdar Orçin, son derece olgun bir performans izletiyor seyirciye. Yardımcı oyuncu kategorisinde olmasına karşın ağırlığını hissettiren Orçin adeta başrolden rol çalıyor diyebiliriz rahatlıkla.

Filmin hikâyesini okuduğumuzda perdede basit bir aldatma hikâyesi izleyecekmişiz gibi görünse de film her anında bunun tam da böyle olmadığını beklenmeyen acı bir gerçeğin varlığıyla anlatıyor. Filmin senaryosunun güçlü olmasında hiç kuşku yok ki karakterlerin altlarının iyice doldurulmuş olmasının payı büyük. Ahmet’in çocuğu olacağını söylediği ve Sevgi’nin kontrol için doktora gittiği sahne dışında bu durum hakkında çok fazla bilgi sahibi olamıyoruz ve bu da küçük bir eksiklik olarak göze çarpıyor. Filmde görüntü yönetmeninin kullandığı uzak açılı ve görsel doygunluğu sağlayan sahneler süreleri biraz uzun olsa da çok rahatsız etmiyor. Film için unutulmaması gereken başka bir nokta ise atmosferi tam kıvamında sunmayı başaran müzik faktörüydü. Sonuç olarak bir ilk filme göre başarılı olan ve yönetmenin ilerleyen projeleri hakkında da iyi sinyaller veren film gidip izlemeye değer bir iş. Yönetmen Cihan Sağlam’ın yolu açık olsun diyor ve önümüzdeki filmlerini merakla bekliyoruz.