16.02.2019
Van Gogh Sonsuzluğun Kapısında: Resim Sanatından Sinemaya
Bu haftanın önemli filmlerinden biri, yönetmenliğini hem ressam hem de film yönetmeni olan Julian Scnabel’in yaptığı “Van Gogh Sonsuzluğun Kapısında“. Yönetmenin gözünden ünlü ressam Van Gogh’un son yıllarındaki ruh haline izleyiciyi alıp götüren filmle yaratılan atmosfer ressamın dünyasını yansıtıyor. Yönetmenin aynı zamanda ressam da olduğunu özellikle baştan belirtmek istedim çünkü filmde resimlerin dünyası da önemli bir yer tutuyor. Filmin ismi At Eternity’s Gate yani Sonsuzluğun Kapısında çünkü Van Gogh’un son yıllarını ve ölümünü konu alıyor. Filmde geçen bir cümle de bu ismi destekliyor. Van Gogh’a göre yaşarken ekilenlerin hasatı öldükten sonra oluyor. Yaşarken değeri bilinmese de öldükten sonra eserleri ün kazanmış bir çok sanatçının başına gelen de bu değil mi?
Resimlerim Benim Kendim
Yönetmen dört yıl boyunca Van Gogh hakkında bir film yapmayı reddetmiş çünkü bunun imkânsız olduğunu düşünmüş. Ama Paris’de D’Orsay Müzesi’nde Van Gogh/Artaud. The Man Suicided by Society sergisini gezerken ve eserleri filmin senaristi Jean-Claude Carrière’e anlatınca kararını değiştirmiş. Senarist ona söyle söylemiş: “Van Gogh sanki bizimleydi ve bizimle konuşuyordu. Biz filmde insanların Van Gogh hakkında soracağı soruları sorduk ve cevaplamaya çalıştık. Yeni bir şeyler yapabileceğimizi düşündüm.” Doktoru ona resimlerinle insanların kafasını karıştırıyorsun diye soruyor. Van Gogh’un cevabı şöyle: Resimlerim benim kendim.
Film bir ressamın sinemanın araçlarını kullanarak bir başka ressam hakkında yaptığı bir çalışma. Van Gogh’un eserlerine aşina iseniz filmi izlerken birer birer hepsi renkleri, fırça hareketleri, mekanları ile gözünüzde canlanacak. Göz alabildiğine yeşil tarlaları hala günümüzde güzelliğini koruyan doğası ile Güney Fransa ve Arles ‘ın ressamın hayatında önemli bir yeri var. Arles’da yaşadığı ve tuvale aktardığı sarı odası bugün müze olarak gezilebiliyor. Gene Arles’da bulunan kafe ise aynen onun resmini yaptığı günkü gibi canlı ve misafirlerine hizmet etmeye devam ediyor.
Oyuncunun Filme Katkısı
Biraz da filmde Van Gogh’u canlandıran Willem Dafoe’den bahsetmek istiyorum. Dafoe, gözleri ile beden dili ile çok inandırıcı ve başarılı bir Van Gogh olmuş. Özellikle yakın plan çekimlere dikkat. Bugüne kadar alışık olduğumuz biyografik filmlerden farklı olan Van Gogh sonsuzluğun kapısında için Willem Dafoe ressamlık eğitimi alarak hazırlanmış. Yönetmen ilk başta ondan Steven Naifeh ve Gregory White Smith’in 2011’de yayımlanan Van Gogh: The Life isimli kitabını okumasını istemiş. Bu film için yüz otuza yakın Van Gogh eseri yeniden hayata geçirilmiş. Bunları filmde göreceksiniz ve adeta bir Van Gogh eserleri müzesi geziyor ruh halinde izleyeceksiniz filmi. Hatta Dafoe, bot resmini gerçekten kendisi yapıyor. Film sadece Willem Dafoe’nun oyunculuğu için bile izlenebilir.
Yakın Plan Kamera ve Doğal Işık Kullanımı
Çekimlerin büyük çoğunluğunun el kamerası ve doğal ışıkta yapılmış olması, yakın plan çalışılması ve Willem Dafoe’nun başarılı oyunculuğu bizi Van Gogh’un dünyasına alıp götürüyor. Ayrıca kameraya yerleştirilen çift odaklı güneş gözlükleri ile yapılan çekimler de filme farklı bir bakış katmış. Bu bakış her izleyici için birbirinden farklı yorumlar doğurabilir. Belki Van Gogh’un zaman zaman sorunlar yaratan psikolojik durumuna bir gönderme olabilir. Belki de onun resimle konuşturduğu hayal dünyasına.
Filmin Sonuna Dair Bir Not
Filmin sonunu beklemeden salondan çıkmayın. Bitti zannedeceksiniz ama siz gene de cast yazısını bekleyin. Ayağa kalkanlar olacaktır onlara aldırmayın. Yerinizde oturun ve perdedeki sarı renkle ressamın ayçiçekleri tablosunu düşünün ya da kahverengi botlarını.