02.10.2017
Vizyon Dışı: Alpeis
Yaşam Üzerine Kafa Yorup Sorular Sormak…
Yorgos Lanthimos, Yunan Sinema’sının dünyaya son yıllardaki armağanı. Sinemaseverleri, yönetmenin “The Killing of a Sacred Deer ” ( Kutsal Geyiğin Ölümü ) adlı son filmini Filmekimi’nde izleyecek olmanın heyecanı sarmış durumda. İlk filmi Kinetta (2005) ile yarattığı kendine özgü sinema dili ve yapısını son filmi The Lobster’a (2015) kadar taşıyan ve zaman içerisinde de bu örgüyü geliştiren bir yönetmen Yorgos Lanthimos. Yönetmenin Alpeis (2011) filmi hafızaları tazelemek için festival öncesi iyi bir örnek olarak karşımızda duruyor.
Yönetmen, bütün filmlerinde olduğu gibi Alpies’te de, filmin ilk bölümünde filmin adının nereden geldiğini açıklıyor ve hikâyesini bu anlatının etrafına yerleştiriyor. Alpeis, Orta Avrupa’da yer alan dağ topluluğu Alpler’in Yunanca adı. Sağlık görevlisi, hemşire, antrenör ve ritmik jimnastikçiden oluşan dört kişilik grup kendine bu dağ topluluğunun adını veriyor. Gruptakiler, yakınını kaybetmiş insanlara ‘’yardımcı olmak’’ ve onların ‘’acılarını hafifletmek’’ adına, ölen kişilerin yerine geçiyorlar. Alpler’in büyüklüğü ve görkemliliğine vurgu yapılarak, diğer dağların Alpler’in yerine geçemeyeceğine, Alpler’in diğer dağları kapsayacak gücüne değiniliyor. Filmde, bunun maddi karşılığı olan bir iş olduğu belirtilse de, özellikle bazı karakterler yaşamını yerine geçtiği kişiler üzerinden tarif etmeye başlıyor. Hemşire karakterine özel olarak odaklanan yapım, yaşam üzerine kafa yorup, sorular sormamızı sağlıyor.
Film Şeridine Dönüşen Hayatlar…
Yakınlarını kaybedenlere; ölen kişilerin kıyafetlerinin giyilmesi, onların parfümlerinin kullanılması, gündelik işlerin yapılması veya benzer diyalogların sabah-akşam tekrarı, o kişileri hatırlatmaya yetiyor. İnsanlar, hisleri ile birlikte kendi gerçekliklerini yitiriyorlar. Sıradanlaşan hayatlar ve birbirine benzeyen vücutlar yığını karşımızda birikiyor. Her gün tekrarı oynatılan birer film şeridine dönüşüyor yaşamlarımız. Bu çıkışsızlık karşısında duygu kavramını yitirip, isyan etmeyi unutuyoruz. Başkalarının hayatlarını yaşamaya özen gösterip, benliğimizi ‘’o‘’ anlarda bulmaya çalışıyoruz. Oyunu kuralına göre oynamadığımız noktada cezalandırılıyoruz. Çıkışsızlık, eylemsizlik ve amaçsızlık bizi yaşamsızlığa itiyor.
Bütün bunları düşünmemizi sağlayan, filmin en güçlü yanı olan senaryosu. Filmi izlerken, insanların birbirinin yerine geçişine izleyici olarak kolayca uyum sağlıyoruz. Sorulan kişisel zevklere dair soruların yanıtlarının Amerikan Kültür’ünden oluşu ise yönetmenin bize gösterdiği en bilinçli tercih. Yorgos Lanthimos, dünyaya yeniden bakmamızı, algılarımızı açmamızı sanatıyla sağlıyor. Keşfedilmeyi bekleyen koca bir dünya var; ’’ Kendi penceremizden dışarı bakmanın bir serüven ‘’ haline gelmesi dileğiyle; iyi seyirler.