29.05.2017
Vizyon Dışı: Koza
Hayatın Dibine Son Bir Kroşe…
Türkiye’de pek adı duyulmamış olan Koza ya da İngilizce adıyla The Goat, Uluslararası Edirne Film Festivali’nde uluslararası yarışmada en iyi film ödülünü alarak dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Bu mikro bütçeli Slovakya yapımı film, ülkemizde her ne kadar duyulmamış olsa da, bu sene katıldığı otuz küsur festivalden tam on dokuz ödül çıkartmayı başardı. Dört senede yapım aşaması tamamlanan dikkat çekici bu filme göz atalım.
Filmin konusu kısaca şöyle özetlenebilir: Ringlerde “Koza” yani “Keçi” lakabıyla tanınan Peter Balaz, olimpik bir boksör olmasına rağmen, artık boks hayatına son vermiştir. Karısının hamile kalması üzerine, kürtaj için para bulması gerekir. Tek yapmayı bildiği şey bokstur. Bu yüzden de üçkâğıtçı Nikolka’dan onun için maç ayarlamasını ister.
Neredeyse tüm boks filmlerinde yaşanan klasik hikâyeye ne kadar de benziyor öyle değil mi? Koza da hemen hemen aynı yoldan gitmeye çalışan bir spor dramı olarak yorumlanabilir. Fakat bu filmde işler daha farklı bir yola çıkıyor. Çünkü bu film bir başarı hikâyesi değil. Ana karakterin dünya şampiyonu ya da intikam maçına çıktığını görmüyoruz. Tek derdi az da olsa biraz para kazanabilmek… Koza, boks filmlerine ters köşe yaparak kaybedenin tarafını tutuyor. Onun hikâyesini ve yaşadıklarını gözler önüne sermeye çalışıyor.
Uzun planların filmin bütününe yayıldığı, diyalogsuz sahnelerin diyaloglu sahnelerden fazla olduğu bir filmle karşı karşıyayız. Tüm kareler hayatın gerçekliğini seyircisine yansıtmak üzerine kurulmuş. Donuk kareler, beklenmedik anlarda ortaya çıkan atlamalı kurgu ve çiğ oyunculuk filmin eksisi gibi görünürken, filmin genelinde artıya dönüşen unsurlar olarak seyrediyor.
Filmi izlerken çekilen sahnelerin ne kadar gerçekçi olduğu aklınıza kazınıyor. İşte tam bu noktada filmin basın toplantılarına katılan başrol oyuncularına kulak veriyoruz. Filmin başrol oyuncusu Peter Balaz’ın aslında kendi hayatını izlediğimizi fark ediyoruz. Filmin içinde gördüğümüz neredeyse tüm karelerin gerçekçi görünmesinin nedeninin bütünüyle gerçek olduğunu öğreniyoruz. Özellikle soğuğun içinde antrenman yapan boksörün, boks maçlarının tamamının ve geriye kalan birkaç kurmaca sahne dışındaki filmin çoğunluğunun gerçeklere dayandığını anlıyoruz.
Peter Balaz, Slovakya adına Olimpiyat oyunlarına katılan son boksördür. Ancak o dönem adından söz ettiren bu adam, artık yokluk içinde bir çingene mahallesinde hayata tutunmaya çalışır. Filmin basın toplantısında Balaz’a yöneltilen bir soru üzerine Balaz basit, masum ve düşündürücü bir cevap verir. Soru şudur: “Bu filmden sonra hayatınızda ne değişti?” Kendi hikâyesinin içinde oynayan Balaz ise şöyle yanıt verir: “Mahallemde artık daha popülerim.” Oyuncunun bu cevabı bile filmi özetlemeye yeter. Film ekibi içerisinde sadece yönetmen Ivan Ostrochovsky ve görüntü yönetmeni profesyoneldir. Tonlarca ödül alan bu film, dört yılda imkânsızlıklarla çekilir. Belki de sinemanın vurucu etkisini yakalamak için büyük prodüksiyonlara gerek yoktur. Koza sinemanın gücünü bizlere tüm gerçekliğiyle gösterir.
Peki bir hayat yetmiş beş dakikaya sığar mı? Belli ki her anıyla sığdırılamaz. Bu yüzden de gerçek hayattan kesitler, diğerlerine ışık tutmaya çalışır. Unutulan ve bir dönem akıllara kazınan isimler zihinlerde yeniden canlandırılır.
Sonuç olarak spor filmlerini sevenler Koza’dan dur durak adrenalinin pompalandığı bir testosteron bombası beklemesinler. Çünkü Koza hayatın yalın ve sakin adımlarıyla ilerlemeyi seçen bir film olarak fark yaratmayı hedefliyor. Hayatın içinde kimsenin kazanamadığını, sadece şansları yaver gittiğinde anlık mutlulukların olabileceğini gözler önüne seriyor. Koza keşfedilmesi gereken ama çok beklentilere kapılmadan izlenilmesi tavsiye edilen bir film olarak nitelendirilebilir. Bu yüzden de klasik kazanan hikayesindense, kaybedenin de neler hissettiğini öğrenmek adına sizleri empati yolculuğuna davet ediyor. Hayatın ironik tadını yüzlerinde soğuk bir rüzgâr olarak hissetmek isteyenlere önerilir.