12.05.2017
Vizyon Dışı: Milk
Seçilen ilk açık eşcinsel politikacı Harvey Milk
Yönetmenliğini Gus Van Sant’ın yaptığı Milk, seçilen ilk açık eşcinsel politikacı olan Harvey Milk’in hayatının, San Francisco’ya taşındığı 1970’lerin başından; suikast sonucu öldürüldüğü 1978’e kadar olan son dönemini anlatıyor.
Film, Harvey’in New York City’den San Francisco’ya erkek arkadaşı Scott ile birlikte taşınması ile başlıyor. Hikâyesini ise Harvey’nin, devletin polisler aracılığıyla uyguladığı şiddet dozunun her geçen gün artmasına ses çıkararak aktif bir politikacıya dönüşmesi üzerine örüyor. Castro, hareketin doğduğu sokak, sahibi olduğu Castro Camera dükkanı ise zamanla hareketin merkezine dönüşüyor. Tarihten alıntılanan gerçek görüntülerin yerinde kullanımı ile de anlatım güçleniyor. Harvey’in aldığı ölüm tehdidi sonrası düşüncelerini ardında bırakma isteği ile yaptığı ses kaydı ise filmin omurgasını oluşturan hat. Senaryonun dahice yazıldığını ispatlayan bu durumun başarılı yönetimle birleşmesi, filmin bu denli etkileyici olmasına büyük yarar sağlıyor.
Ölümü düşünmeye başlayan insanların sesi ve umudu
San Francisco kentinin Castro sokağında başlayan hareket, ülke genelinde uygulanan insanlık dışı uygulamalar sonucu umudunu yitiren insanlara direnç kapısı oluşturuyor. Harvey Milk, eşcinsel olduğu için işini kaybetmeyle yüz yüze kalan, ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanıp, ölümü düşünmeye başlayan insanların sesi ve umudu oluyor. Harvey, insanları bir arada tutarak mücadeleyi örgütlü bir güç haline getiriyor. Başarılı olup seçilen bir politikacıya dönüşmesinde ve ardından bulunduğu eyalette “Proposition 6 – Öneri 6” olarak bilinen eşcinsel karşıtı yasanın onaylamasının engellenmesinde de bu birlikteliğin önemi görülüyor.
Filmdeki bazı sahnelerin seyirciyi sarsacak iken bu sahnelerin üstünkörü geçilmesi, bu tarz mücadelenin sadece Amerika gibi “özgürlükler” ülkesinde olabileceğine değinen yapısından dolayı kaynaklanıyor. Josh Brolin’in canlandırdığı “Dan White” karakterine ağırlık verilmemesi de filmin bir başka küçük problemi.
Filmin bütün oyuncu performansları ise olağanüstü. Sean Penn’e En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını da getiren oyunculuğu, kelimenin tam anlamıyla sıra dışı. Sinema tarihine şimdiden geçen inanılması zor, muazzam bir performans var karşımızda. Sean Penn için bile tekrar tekrar izlenmesi gereken bir film Milk.
Filmin Ardında Bıraktıkları
Harvey Milk’in hayatından ve yaptıklarından etkilenmemek elde değil. İnsanları cinsel yönelimleri nedeniyle dışlayan politikacıların en çok kullandığı dil ise din. Dinin siyasete alet edilmesinin, insanları birer hedef haline getirmesinin açık örnekleri veriliyor filmde. Amerika’nın kendi iç siyasi dinamiklerini de görüyoruz. Eşcinsel haklarını savunmak için çıkan bir hareket, “beyaz” ve “erkek” temelli olmalı hissine kapılıyorum. Siyahi bir karakterin filmde yer almaması, kadın karakterin filme dahil oluşunun “erkekler’” tarafından şaşkınlıkla karşılanması örnek olarak verilebilir. Neden insanlık suçu olan ırkçılık ve cinsel yönelimi nedeniyle insanların dışlanması durumları birlikte “insan”ı temel alan bir mücadele ağı, “tam anlamıyla” örülemiyor? Bununla beraber son olarak; Harvey’i öldüren Dan White’ın yaptığı savunmaya dayanılarak verilen ceza ise orta-üst sınıfların bütün aygıtlara ne denli egemen olduğunun ispatı niteliğinde. Değişen çok şey olmakla beraber 2017 dünyasında geriye giden, gitmek isteyen fazlaca durum mevcut. İnsanlığın yaktığı dayanışma ateşini büyütüp, Harvey’in dediği gibi aklımızı örgütleme vakti.