21.02.2017
!f İstanbul: Welcome to Norway
Biz Irkçı Değiliz Pis Göçmenler!
İskandinavya genelde kendi sorunsuzluğunu olabildiğince kendi mizah yapıları içinde işlerken, karanlık mizahı bir kahkaha olarak izleyicisine sunar. Bu bölgenin önemli gündem maddelerinden biri de göçmenler… Bu kadar yardımsever görünmelerine rağmen İskandinav ülkelerinde mevcut gizli ırkçılık, modern Avrupa içerisinde pek gündeme gelmiyor. Çoğunlukla nefret cinayetlerinin sonucunda gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
Tabii İskandinav sineması bu açıdan en önemli dışa vurumlardan biri sayılabilir. Çünkü hatalarını görebilen insanların sinemadaki yerlerini alması sonucunda, saklı kalmışlıkların ortaya dökülmesi kaçınılmaz oluyor. Sinema çevrelerinde pek tanınmayan Norveçli yönetmen Rune Denstad Langlo, kısa filmografisinde üçüncü filmine ulaşabilmiş yönetmenlerden biri. Filmleri festivallerin yıldızı olmasa da, hatırı sayılır bir seyircinin beğenisini kazanıyor. !f İstanbul kapsamında genel program arasında Galalar programında yerini alan yapım, gizli bir hazine olarak keşfedilmeyi bekliyor.
Yardımseverlik bazen sadece bir yanılsamadır…
Norveç’in kuzeyinde pek de iş yapmayan bir otel işleten Primus (Anders Baasmo Christiansen) kötü işlerini düzeltmek için otelini bir sığınma kampına dönüştürmeye karar verir. Böylece otel dolacaktır. Hem de devletten her göçmen başına alacağı parayla köşeyi dönecektir. Ancak işler istediği gibi gitmez. Çünkü devlet standartlarına ulaşmak kolay değildir. Bu standartlara uygunluk için göçmenleri tanıması gerekecektir.
Ana karakteri Primus’un bir sığınma kampı açmasına rağmen son derece ırkçı bir adam olması, durumu vahim hale getirir. Aslında hiçbir bilgiye sahip olmadığı insanlara değer vermez. Bu karakteristik özellikler ise, filmde Norveç’in ikiyüzlülüğünü sert bir şekilde yüzünüze vurmak yerine, saçınızı okşayarak verilir. Her daim insan hakları konusunda sözde öncü görünmeye çalışan bir toplumun, değer yargılarının bu kadar anti insani olması da mizah malzemelerinin ortaya çıkışını tetikliyor.
Psikolojik sorunları olan karısı, insanlara yardım ettiğini zanneden ama aslında sürekli aşağılayan belediye görevlisi ve türlü türlü acayiplikteki komşuları da hesaba kattığımızda sağlam yan karakterlere sahip bir filmle karşılaşıyoruz. Primus’un sağ kolu yaptığı Kongolu Abdi, dil bilmesinin avantajıyla göçmen sorununun tahlilini yaparken azınlıkların sesini simgeliyor. Bu vesileyle gülümseyerek film çaktırmadan da olsa kara mizahın dikenlerini saplıyor.
Nefret etmek mi, sevmek mi? İşte tüm mesele bu!
Yavaş yavaş oluşmaya başlayan nefret topluluğunu dağıtmanın en iyi yolunun birbirini anlamak olduğunun altını çizen yapım, nereye gidersek gidelim önyargıların bir kamburdan öte bir şey olmadığını senaryoya yansıtıyor. Diğer bir bakış açısıyla göçmenleri mutlu etmenin göz boyamak olduğunu kendine bir borç biliyor.
İskandinavya’nın ırkçı tutumunu son derece zekice esprilerle eleştiren tipik başarılı nordik mizah örneği bir film. Göçmen sorununu kara mizah ile ele alan yapım, insanların iç yüzünü ve sorunlara bakış açılarını başarılı bir şekilde yansıtmasıyla değerli bir yapım olarak ortaya çıkıyor. Welcome to Norway listenize almanız gereken Norveç filmlerinden biri olsun çünkü iyi filmleri hak ediyoruz.