29.12.2017
Wonder Wheel: Woody Allen’dan Bir Kez Daha Yaşama Dair
Tanıdık Woody Allen, Çarpıcı Görüntüler
Wonder Wheel, Woody Allen‘ın uzun sinema hayatında kırk sekizinci filmi. Filmin masallardan bildiğimiz üvey anne, kendinden genç ve güzel üvey kız arasındaki kıskançlıkla oluşan hikâyesi yeni bir şey söylemiyor. Woody Allen takipçileri onun ele aldığı konuları, anlatım biçimini yakından bilirler. Ama işin içine, mekân, makyaj, oyunculuk, ışık, görüntü gibi unsurlar girince bilinenleri bir kenara bırakıp kendimizi bir dönme dolaba karşı 1950’lerin Amerika’sında Coney Adası’nda buluveriyoruz. Dönme dolap ise filmde yaşamın kendisi anlamında bir metafor olarak kullanılıyor. Filmin ana karakteri Ginny’nin yaşamı da tıpkı bir dönme dolap gibi zaman zaman ışıltılı zaman zaman inişli. Geçmişindeki oyunculuk döneminin anıları bugün sadece eski çantaların içinden çıkan elbiselerinde kalmış.
Görüntünün anlatıma katkısı
Wonder Wheel (Dönme Dolap), Woody Allen’ın görüntü yönetmeni Vittorio Storaro ile Cafe Society’den sonra ikinci çalışması. Storaro’yu Bernardo Bertolluci’nin Son İmparator – Last Emperor ( 1987 ) daha eskilerde gene Bertolluci’nin (1972 ) Paris’te Son Tango – Last Tango in Paris, Francis Ford Coppola’nın ( 1979 ) Kıyamet – Apocalypse Now, 2010’da Carlos Saura’nın Flamenco Flamenco gibi filmlerden tanıyoruz.
2005 yılında 46. Selanik Uluslararası Film Festivali programında yer alan fotoğraf sergisinin açılışında, sinema kendimizi ifade etmek için semboller olarak kullandığımız görüntülerin bir dilidir tıpkı rüyalarda bilinçaltımızla iletişime geçmek için yaptığımız gibi diyerek tanımlamıştı. Dönme Dolap’ta güneş ışıklarını özellikle Kate Winslet’in canlandırdığı Ginny karakterinin ikili ruh halini yansıtmakta kullanıyor. Üvey kızı ile ilk karşılaşmalarında başının arkasından vuran ışık saçının bir yanını aydınlatırken diğer yanı karanlıkta kalıyor. Daha ilk sahnelerden Ginny’nin üzerindeki bu iki farklı ışık onun aktrislikten sıradan bir lokantada garson olarak çalışan arada kalmış karakteri hakkında ipucu veriyor. Aşk konusunda söyledikleri ise sanki Woody Allen’ın aşka bakışını yansıtıyor gibi. Ginny, çocuğunun babasına olan aşkını onu kaybettikten sonra daha iyi anlayan ama şansı bir kere elinden kaçıran mutsuz bir kadın. Film aşk konusunda izleyiciyi düşünmeye itiyor. Aşk ne zaman vardır, iyi bir cinsellikte mi, seni koruyup, yaşadığın zorluklardan çıkartan bir adamın kollarında mı? Yoksa aşk hep tek başına mı yaşanır? Hem de kaybettikten sonra.
Filmin sonuna yaklaşırken yüzünün bir yanı aydınlık diğer yanı karanlıkta kalan Ginny ne kadar iyi olmaya çalışsa da masallardaki kötü üvey annelerin kaderinin üzerine çıkamıyor. Vittorio Storaro’nun görüntü yönetmenliği, kullandığı ışık ve fotoğraf kareleri filmin en güçlü yanları. Woody Allen hayranları yönetmenin filmografisine göndermeler yapacaklardır ama görüntüler filmin farklılığının altını çiziyor.
Oyunculuk
Jim Belushi kaba saba koca Humpty rolünün üstesinden başarıyla geliyor. Justin Timberlake sahilde cankurtaran olarak çalışan filmin anlatıcısı Mickey rolünde baştan sona aynı ifade ile çok da parlak olmayan bir oyunculuk çıkartıyor. Woody Allen filmlerinde konuşmaları seviyor. Mickey anlatıcı olmasa da film anlatım değerinden bir şey kaybetmeden derdini izleyiciye gayet rahat verebilirmiş. Ama gene de Mickey’nin hocası ile diyaloğu özellikle karakterin psikolojisi hakkında izleyiciyi bilgilendirmesi açısından Woody Allen’ın kendinin oynadığı ve sürekli konuştuğu filmlerinden daha etkileyici. Humpty’nin kızı Carolina’yı canlandıran Juno Temple söyleneni yapan canlandırdığı karakter gibi bir gelip bir giden çok da akılda kalmayan bir oyunculuk sergiliyor. Ginny’nin oğlunu oynayan Jack Gore ise gelecekte adından söz ettirecek iyi bir oyuncu adayı diyebiliriz. Kate Winslet Ginny karakterinde âşık kadın, anne, mutsuz eş gibi farklı ruh hallerini olması gerektiği gibi verirken unutulmayacak bir oyunculuk çıkartmıyor.