08.08.2017
Yönetmen Koltuğu: Alain Resnais
5) Je t’aime, je t’aime (Seni Seviyorum, Seni Seviyorum) – 1968
Fransız Yeni Dalgası’nın o dönem Hollywood’un yüksek bütçeli, bol efektli bilim-kurgu filmlerine karşı Godard’ın, 1965 yapımı Alphaville, une étrange aventure de Lemmy Caution’u ve ondan üç yıl sonra bu kez sol kıyıdan Resnais’in Je t’aime, je t’aime’yi bilim-kurgu çekmek için bütçenin, efektlerin, yıldız oyuncuların vs gerekmediğini ispatlayan önemli örneklerdendir. Resnais, daha sonra Mon oncle d’Amérique’de iyice ete kemiğe büründüreceği insan-fare ikilemine, hafızanın karanlık dehlizlerine bizleri zorunlu bir ortaklığa mecbur bırakıyor. Zira aşk acısı çektiği için intihara girişmiş, fakat bu girişimi başarısız olmuş olan Claude Ridder adlı karakterimizin hafızasına yaptığı yolculuk, biz seyirciler için öylesine zor bir tecrübe ki…
Hafızanın Dehlizlerinde Kaybolduğumuz Eşsiz Bir Deneyim
Ridder’in birbirini takip etmeyen, bazı anları ise tekrar tekrar önümüze çıkaran yolculuğu, onun âşık olduğu kadın ile olan günlerini hatırlayıp acı çekmesine, biz seyircilerin ise anlamak istedikçe anlayamayıp, rahatsızlık duymasına sebep olan bir deneme çıkarıyor karşımıza. Resnais, tek kelimeyle seyirci olan bizlerle kedi-fare oyunu oynuyor bu filmiyle. Tabii Ridder, bir fareyse bir kediyi alt edecek kadar zeki bir fare. Çünkü alt eden biz değil o oluyor. Ridder’in hafızasının derinliklerine daldıkça kaybolduğumuz bu eşsiz deneyim, bir aşkın ardından duyulan üzüntüyü de fazlasıyla hissettirmekten geri kalmıyor.