10.07.2016
Yönetmen Koltuğu: Andrei Tarkovski
1)Stalker – 1979
Stalker, Tarkovski’nin sinema hayatı boyunca yaşadığı en büyük talihsizlikleri sarar başına. Radyasyonlu bir bölgede çekim yapıldığından dolayı kendisinin ve karısının da içerisinde olduğu ekibin hepsinin yavaş yavaş kanserden öldüğü inkâr edilemeyecek bir gerçek artık. Peki, filmin çekiminin tamamlanmasından sonra tüm filmin yanması ve tekrar baştan sona filmin çekilmesi? İnanılır gibi değil değil mi?
Tarkovski’nin imgelerini ve hikâyesini büyük bir detaycılıkla kurduğu bu film, elbette çok farklı okumalara gebe olabilir. Lakin tüm imgelerin bir metafor tüm hikayenin de bir alegori olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. İz sürücü önderliğinde bilim adamı ve şairin birlikte zone’a yani bölgeye yaptıkları ve böylece her birinin kendi iç dünyasına yaptığı yolculukta, her şey bir süre sonra yerli yerine oturur. Bölgedeki ulaşılmak istenen odayı Tanrı, iz sürücüyü peygamber, köpeği melek, şairi duygu, bilim adamını akıl olarak görmek gerek. Bu uzun ve zorlu yoldan ulaşılması gereken odaya ulaşmak da onunla yüzleşmekte zor ve meşakkatlidir. Bu nedenle karakterlerden hiçbiri bu yolculuğun son aşamasını yapamadığı için ne biz ne de onlar tatmine ulaşır. Zaten Tarkovski’nin yapmayı arzuladığı da bu değil midir hep? Seyircisini ruhani olarak tatmine götüren değil, onların kafalarını karıştıran, sorgulamaya başlamalarını amaçlayandır.
Dünya ile ahiret arasındaki bu yolculuğun, maneviyatının güçlü olması sizi rahatsız etmeyecekse telaşa gerek yok. Zira Tarkovski’nin pek zorlamayan filmlerinden Stalker.
Film ile ilgili daha geniş yazıya buradan ulaşabilirsiniz.