14.06.2017
Yönetmen Koltuğu: Werner Herzog
4) Lektionen in Finsternis (Karanlığın Dersleri) – 1992
“Yıldız evreninin çöküşü, yaratılış gibi, görkemli bir ihtişamla gerçekleşir.”
Blasie Pascal
Pascal’ın bu sözleriyle başlayan Lektionen in Finsternis, tam da bu sözlerde vurgulanan çöküşü resmetmektedir. Herzog, insan eliyle yapılan cehennemi belgeselinde bizlere sunarken, oldukça görkemli olmasında özel bir çaba sarf etmiş olabilir. Zira yirminci yüzyılın sonlarına doğru yaşanılan savaş üzerinden elde edilen görüntülerin, korkutucu olmasının yanında nefes kesici bir etkileyiciliğe de sahip olduğunu inkâr edemeyiz. Ateş üzerinden, dünyanın sonuna hızla yapılan yolculuk, Herzog ellerinde -kendisi ne kadar inkâr etse de- estetize edilmektedir. Üstelik bu baş döndürücü görüntülerin Mahler, Prokofieff, Verdi, Wagner ve Arvo Part gibi klasik müziğin dehası olan isimlerin eserleri eşliğinde verildiğini de unutmayalım.
Tüm bu sebeplerden dolayı ilk kez gösterildiği Berlin Film Festivali’nde savaşı estetize ettiği gerekçesiyle eleştirilen Herzog, elbette kendini temeli sağlam bir noktadan savunmayı da biliyor. Medyanın verdiği patlama, ateş görüntüleriyle algılarımızda var olan savaşa tam tersinden, bozulan ekolojik denge üzerinden baktığını söylüyor. Tüm bu eleştiriler, yakıştırmalar ve savunmalar bir yana, Birinci Körfez Savaşı ile ilgili yapılmış en etkili belgesellerden biri olan Lektionen in Finsternis ile Herzog, medeniyet ile barbarlık arasındaki ince çizgiyi oldukça etkili bir şekilde bizlere sunarak, mühim bir sorumluluğu yerine getirmiş oluyor bana kalırsa.
Bir Adım Bile İlerleyemeyen İnsanlık Hedefte
Film boyunca ihtişamlı patlama ve ateş görüntülerinden birkaç defa sıyrılıp, savaş mağduru insanlara odaklanıyoruz. Oğluna işkence edilmesini izlemek zorunda kalan ve yaşadıklarının vahşetinden ötürü artık konuşamayan bir kadın ile uzunca bir süre baş başa kalıyoruz. Sürekli bir şeyler anlatan, ama hiçbir şey anlatamayan bu kadın ile birlikteliğimiz filmin belki de en çarpıcı anlarına ev sahipliği yapmaktadır. İnsanlığın ilk kullandığı aletleri andıran, işkence araçlarının görüntüleri de aynı şekilde seyirci olarak bizleri afallatmaya yetiyor. Bu işkence aletlerinin ve konuşamayan kadının insanlığın ilk dönemlerini temsil ettiğini gözden kaçırmamak gerek. Herzog, insanlığın aslında bir adım bile öteye gidemediğini ifade etmek istiyor. On üç epizotdan oluşan, bu belgesellik harikasının, bir nevi kutsal kitaplar gibi tane tane bize bir şeyler anlattığını ve kulak vermeniz gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.