29.04.2018

Zamanla Soğuduğumuz Yönetmenler

Esma AKALIN

Onur Ünlü

Onur Ünlü sinemamızın nadide yönetmenlerinden biri. Yoksa “biriydi” mi demeliyim? Birkaç güzel senaryo çıkarıp başarılı oyuncularla çalıştıktan sonra gönülleri fethetmiş, sinema izleyicisinin de takdirini kazanmıştı Ünlü. Hatta şair(!) kimliğiyle edebiyatımıza “çay romantizmini” sokmuş, “Ah Muhsin Ünlü” mahlasıyla raflarda yer edinmişti. Özellikle Leyla ile Mecnun dizisiyle yaptığı büyük sükse onun ününe ün katmış geniş kitlelere mal olmuştu.

Peki sonra ne oldu? Popüler olmak tatlı geldi, diyorum ben bu duruma. Beraber çalıştığı sağlam oyuncu kadrosuna yaslanarak yavaş yavaş ana akımlaşmaya ve kalitesinden “fark ettirmeden” ödün vermeye başladı. Üretim sıklığı da bu düşüşe ters oran göstererek arttı. Öyle ki bir sene içinde iki-üç yeni filmini izler olduk. Şimdiki yapımlarında o ayrıksı sinema dilinden eser yok maalesef. Halbuki “Sen Aydınlatırsın Geceyi” ne güzeldi!

Guillermo Del Toro

Del Toro bu seneye kadar en severek izlediğim filmlere imza atan yönetmendi benim için. Yarattığı fantastik dünyaların ardına gerçek dünyanın en acı halini ustalıkla yerleştirip eleştirebilen bir usta… Müthiş görsel dünyasının içinde kaybolduğunuz bir sanatçı… Fakat sonra o feci kaza oldu. “The Shape of Water” çekildi! Başta heyecanla beklediğimiz bu film vizyona girene dek Del Toro “HER YERDE” filmini övdü; canım filmim, muhteşem filmim, ne güzel de çektim vs…

Neyse dedik, bu adam övünsün en azından altı boş değildir laflarının. Sonra filmi izledik. Gerçek bir çatışmadan yoksun, her olayın ana ve iyi karakterler lehinde geliştiği, her sorunun göz açıp kapayana kadar çözüldüğü bir “peri masalı”. Bu kez yönetmenin arka plana oturttuğu konu Soğuk Savaş yıllarıydı. Daha önce “Pan’ın Labirenti” ve “Şeytanın Belkemiği” filmlerinde nasıl Franco dönemine oklarını doğrulttuysa aynı sertlikte yaklaşacağını sanmıştık burada da konuya. Ne yazık ki, hâlâ varlığını sürdürmekte olan iki büyük gücü eleştirmek diktatörlüğünü herkesin kabul ettiği 1930’ların faşist rejimini eleştirmekten daha zor gelmiş Del Toro’ya belli ki. Dolayısıyla kafamızdaki “sesini çıkaran sanatçı” imajı yerini daha çekingen bir imaja bırakıyor. Bu da filmin baştan ayağa ödül kaygısı taşıdığının bir göstergesi olarak yönetmenini aşağı çekiyor.